Menü

Agarta – 06

30 Ocak 2017 - Agarta

Kaynak : Agarta 1, Yazar: Ö. S. Ayçiçek
Celse: 3 (8.11.1991)
Semiyun ile görüştüm. O’ na “benim bu konuda on-on beş yıl süresince çalışma yapmak istediğimi, bunu kabul edip edemeyeceğini” sordum. Kabul etti, söz verdi. “Biz Agartalılar bir söz verdiğimizde, onu mutlaka tutarız” dedi. Ben ise cevap olarak “biz dünyalılar bir söz verdiğimizde, genellikle onu tutmayız” dedim ve ilave ettim “ama ben Tanrı bana bu imkanı ve gücü verdiği müddetçe bu çalışmaya devam edeceğim. Bu benim sözüm” dedim. O da aynı şeyi söyledi; “Tanrı bana da bu gücü ve imkanı verdiği müddetçe ben her zaman hazırım.” dedi. Ve sonra kendisinden ülkesi hakkında değerli bilgiler almaya devam ettik.
Eğitim kurumları var ama bizden çok farklı. Bizdeki okullar adeta öğretmemek için her imkana sahipler. Onlarda kitaba benzer şeyler var ama daha önemlisi her türlü bilgiye sahip ve elaltında bulunan her zaman kullanılabilen araçları var. Bu araçlar yardımı ile istenilen her bilgi, istenilen seviye ve miktarda öğrenilebiliyor. Öğrenme çok kolay ve basit yöntemlerle sağlanıyor. Bizdeki kadar zor ve yorucu değil. Belli bir maksatla bilgi öğrenilmek istendiği için bir gereksizlik hali yok.
Öncelikle bilgiyi öğrenmek ihtiyacı içinde olanlara yaşam bilgisi, ruh bilgisi veriliyor. Bu konu çok önemli. Herkesin kendini, Rab’ bini, hayatını ve yaşamının maksadını bilmesi gerekiyor. Öncelikle bu ruh bilgisi öğretiliyor. Sonra çalışma yapılması gereken konu veya konularda uzmanlaşılıyor.
Ulaşım bir problem değil. Bu sorunu çözmüşler. Öncelikle kendi bedenlerini bir yerden bir yere anında taşıyabiliyorlar. Bunun için ruh güçlerini kullanmaları gerekiyor. Bu genel bir durum. Bunu yapamayanlar var ama azınlıkta. Bunlar daha ziyade çocuklar. Teorik olarak bu yöntemi çok sık kullanmak bedende arızaya sebep olabiliyor. Böylece o beden kaybedilebiliyor. Bunu bildikleri için bu yöntemi sık kullanmıyorlar. Ama gelişmiş aletleri vasıtası ile bu amaca hizmet eden enerjiden yararlanıyorlar ve zahmetsizce kendilerini ve eşyalarını bu enerjilerin yardımı ile şuurlarını yitirmeden nakledebiliyorlar. Bu yöntem ile bazı yakın gezegenlere gidebiliyorlar. Fakat bu enerjiyi kullanma imkanlarının bir sınırı var. Bu nedenle ve başka nedenlerle uzaygemileri çok önemli onlar için.
Yerin altında yaşamalarının bizde oluşan imaj ile bir ilgisi yok. Onlar da Güneş’ ten, yıldızlardan, yağmurda ıslanmaktan yararlanmak istiyorlar ve bu nedenle gün ışığından, yıldızlardan bizde olduğundan çok daha fazla yararlanıyorlar. Yeraltı ile yerüstü arasındaki tabaka bu konuda bir engel değil, bir sorun değil. O tabakayı bir kenara koymuşlar. Ama öyle bir düzen oluşmuş ki, üzerindeki tabaka varlığına halel gelmeden Güneş ışığını, yağmuru aynen geçiriyor. Bu arada üzerindeki Güneş’ i de izleyebiliyorlar.
Evvel emirde bir kitaba, bir peygambere, din bilgisine sahip olmamışlar. Buna gerek duyulmamış. Çünkü Rab’ lerini daima bilmişler. Zaten Rab’ leri öyle bir medeniyet kurmuş en başta.
Kendi içlerinde nisbeten hataya düşenler varsa da asla bu, bir insanı öldürme, hayvan öldürme veya düzenleri bozma şeklinde cereyan etmiyor. Bizdeki gibi adalet düzenleri ve hapishane sistemi yok.
Evet onlar insan ve bizim gibi tuvalet disiplinine sahipler yani dışkılıyorlar. Ama kendilerini kontrol altında tuttukları için bu konuda bizlerdeki gibi sıkıntıya veya problemlere sahip değiller .
Son olarak kendisine “bu Celse odasına kendisini ışınlayıp gelebileceğini” söylüyorum. Bu, teorik olarak mümkün ama pratik olarak adeta imkansız. Prensip meselesinden de öte Rab’ bin verilmiş bir emri var. Galip’ i örnek veriyor. “O da gerekirse kendisini yeryüzünde gösterebilir ve O’ nun imkanları bizimkinden kat be kat daha fazla ama O böyle bir şeyi yapmıyor. Neden?” diye soruyor. O zaman işi daha iyi kavrıyorum. Kısaca şu anda böyle olması gerekiyor. Vakti zamanı gelince biz gideriz. O zaman “Niye geldin” diyecek hali yok ya.
Bu gecelik bu kadar. Ailesine selam iletiyorum.

(65)