Menü

Agarta – 08

30 Ocak 2017 - Agarta

Kaynak : Agarta 2, Yazar: Ö. S. Ayçiçek
Önsöz
Birinci kitabın ardından ikincisini yayınlıyor olmanın kıvancını yaşıyoruz.
Bu ikinci kitapta bilgilerin gelişerek zenginleştiğine tanık olduk. Ve her konuyu ayrı bir celsede ele almak suretiyle konu bütünlüğü sağladık. Kitabın bizce önemli bir yönü de Kuran -Agartalıları- Peygamberimiz ilişkisinin birkaç celsede ele almış olmasıdır.
Kuran Agartalılardan bahsetmiştir. 27/82. ayet şöyledir : ” O söz başlarına geldiği zaman, onlara yerden bir Dabbe çıkarırız; o onlara insanların ayetlerimize içtenlikle inanmadıklarını söylerler.” bu ayetle ilgili olarak değerli hocamız Yaşar Nuri Öztürk “Kurandaki İslam” isimli kitabının 171. ve 172. sayfalarında şöyle diyor.
“S- 82.-85. ayetlerde bahsedilen Dabbetül-arz nedir?
C- bunun ne olduğunu bugünkü bilgilerimizle keşfetmemiz kolay değildir. bu konuda hadis diye ileri sürülen sözlerin tümü hiçbir dayanağı olmayan rivayetlerdir.
Dabbetül- Arz’ ın, Kur’ an açısından bir iman konusu olarak bizi bağlayan yanı şöyle verilmiştir. “O söz üstlerine indiği zaman onlara yerden bir Dabbe (canlı) çıkarırız; o onlara insanların ayetlerimize iyice inanmadıklarını söyler. O gün her ümmetin içinden ayetlerimizi yalanlayanlardan bir zümre derleriz de onlar toplu halde ortaya sürülürler.Geldiklerine Allah onlara :’ Ayetlerimizi, onlara ilminiz yeterli olmadığı için inkar mı ettini, yoksa ne yaptınız?’ der. İşledikleri zulümler yüzünden o söz tepelerime inmiştir. Artık tek kelime söyleyemezler.”
Dabbetül- Arz’ ı bir sembol kabul ederek bununla trene, tanka vs. işaret edildiğini söyleyenler olmuştur. Kur’ an’ daki 19 rakamına dayalı matematiksel kod mucizesini keşfeden Reşad Halife’ ye göre Dabbetül- Arz, bilgisayara işaret etmektedir. Elbetteki bunlar tenkide açık tespitlerdir. Gerçek olan şudur : Bu ayetler bize Dabbetül- Arz’ ın çıkacağını ve bu mahlukla kıyamet arasında bir ilişkinin kesin olduğunu gösteriyor. Biz, işte buna inanmak zorundayız.
Konumuz Agarta Uygarlığı olmakla birlikte ilişkin olduğu için burada küçük parantez açalım : Bir çağ değişikliği ile bu Dabbetül-Arz arasında çok yakın bir ilişki vardır. 82. ayetin ardından 83. ve 84. ayetlerde şöyle denilmektedir. “O gün her ümmet içinde ayetlerimizi yalanlayanlardan bir cemaat toplarız. Onlar bir araya getirilip tutuklanarak (ilahi huzura) sevk edilirler. Geldikleri zaman Allah onlara der: Ayetlerimizi onlara ilminiz yeterli olmadığı için inkar mı ettiniz yoksa ne yaptınız.”
Burada dikkat çeken bir husus şudur. İnkar edenler, kısaca; Allah’ ın ilmine göre yeryüzü sahnesini terk etmesi gereken kötüler ilahi aleme alınırken iyiler ne olacaktır? İşte onlar; her ümmet içindeki iyiler yeryüzünde kalacak ve kimilerinin Altınçağ, kimilerin Mutluluk Çağı dediği yeni bir çağ bu olayların arkasından başlıyacaktır. İşte bu arada Dabbetül-Arz da yeryüzü insanlığına kendisi göstererek tanıtacaktır.
Peki Kuran’ da geçen bu Dabbetül-Arz kimdir?
Yerden çıkacak olan bu varlık fiziki olmak durumundadır. Çünkü sudan yaratılmış olması bunu gerektirir. Ve bu varlık şuurludur. İnsana fiziki bir varlık örnek teşkil edecekse bu kim olabilir? En mükemmel surette yaratılan ve fiziki bir varlık olan insana ancak yine fiziki bir varlığn örnek olması kıyas kavramı gereği şarttır. İyi ama insana yaratılmışlıkta laf söyleme ve örnek olmak işini hangi fiziki varlık üstlenebilir? Bu yine insandan başkası olamaz. Aksi insanların en mükemmel surette yaratıldığını söylen Kuran hükmüne aykırı olurdu. Örnek ama daha latif bir insan ve insan topluluğu. İşte bu topluluk Agarta isanlığıdır. Yeryüzü insanlığına 27/82. Ayette örnek olacak Dabbetül-Arz Agarta insanlığıdır.
Bu konuda bize göre en iyi tefsiri Elmalılı yapmıştır. Elmalılı büyük tefsirinde şöyle diyor: “Allah her dabbeyi sudan yaratmıştır. Bir kısmı sürünürken, bir kısmı da dört ayak üzerine yürür. (Nur: 45) ayetinden anlaşıldığı üzere her hayvan için kullanılır. Hayvanın eşanlamlısı gibidir. “Yeryüzünde hiçbir dabbe (canlı) yokki rızkı Allah’ a ait olmasın.” (Enam: 38) dan anlaşılan da budur. Dolayısıyla hayvan gibi olan insan için de bu tabir kullanılabilir. Bu ayette “dabbe”nin belirsiz isim olması bunun bildiğimiz dabbelerden bambaşka bir dabbe olduğunu hatıra getirmektedir: “Onlarla konuşan dabbe” tanımlamasından anlaşılan ise, bunun konuşan hayvan, yani insan olmasıdır. Yapılan yorumlar da bu düzlemdedir.
Kesin olan şey, bir dabbe olmasıdır. Şüphesiz Kur’ an’ da ‘dabbe’ denildiği için dabbedir, “Konuşan dabbe” buyrulması ise bunun bir insan olmasını belirtmek için açık bir ipucudur.
Ebu Hureyre’ den (r.a.) aktarılan bir hadiste Resulallah (s.a.) şöyle buyurmuştur: “Dabbet’ ül-arz, Musa’ nın asası ve Süleyman’ ın mührü beraberinde olarak çıkacak. Mühür ile müminin yüzünü parlatacak, asa ile kafirin burnunu kıracak. İnsanlar sofraya toplanacak, mümin ve kafir tanınacak. ” Bu hadise göre de dabbe, maddi manevi olağanüstü bir güç ve saltanatla ortaya çıkıp büyük bir islam devleti kuracak bir köktencidir. Kuşkusuz, Musa’ nın asasına ve Süleyman’ ın mührü ne sahip olan zat, büyük bir şahsiyet olacaktır. Hem de şerlilerden değil, hayırlılardan olacak. Çünkü müminin yüzünü güldürecek, kafirin burnunu kıracaktır, Ayette “insanların bizim ayetlerimize tam inanmadıklarını konuşur.’ (Neml: 82) buyurulması da bunu gerektirmektedir. Şu halde buna dabbe denilmesinin nedeni, onun kafirlere karşı haşin olacağını ve Allah Teala açısından sıradan bir dabbe çıkarmak gibi kolay olduğunu anlatmaktır.”
Tefsirden de anlışalcağı gibi Kuran’ a göre yer altında yaşayan bir insan varlığı, insanlık mevcuttur. Eğer sözü geçen hadis doğruysa bu insanlık sembolik olarak Musa’ nın asasına ve Süleyman’ ın mührüne sahiptir. Yani çok kudretli bir uygarlığa sahiptir. Ve bu yüksek uygarlık Allah’ a tam inanan, maddi manevi zenginliğe erişmiş bir uygarlık olmak durumundadır.
İşte bu uygarlığın veya Dabbetül-Arz’ ın ismi Agarta’ dır. Ve orada Agarta insanlığı yaşamaktadır. Kitapların içeriğinden de anlaşılacağı gibi Agarta Uygarlığı bir anlamda Musa’ nın asasına, Süleyman’ nın mührüne sahip kudrettedir.
Agarta Uygarlığı bugün neden kendisini yeryüzü insanlığına tanıtmaya başlamıştır? Kuran’ a göre bunun yeni bir dönem ile tam ilişkisi vardır. Belki de dünya insanlığı her bakımdan “İnsan” a ulaşmış Agartalıları görerek kendi yaşayışına bir çeki düzen verecektir. Bu nedenle Agartalıların insanlığa tanıtılması gerekmektedir.
Bu tanıma nasıl olacaktır?
Elbette bu işte hafiften başlayarak gittikçe yükselen bir dozaj ayarlaması olacaktır. İlk başlarda bu şekilde kitaplar halinde tanım planlanmıştır. Burada belli bir seviye elde edildikten sonra her yönüyle açık tanıtımlara geçilecektir.
İşte elinizdeki bu ikinci kitap bu yüksek amaçların içinde yer almış unsurlardan bir tanesidir.
Burada değinilecek ikinci husus bu ilişki şeklinin okuyucular için açık ve anlamlı hale getirilmesidir.birinci kitabın önsözünde bu ilişki şeklini yani kitabın nasıl bir ilişki ile yazıldığını İbn-ül Arabi’ den örnek vererek açıklamıştık. Aslında insan varlığının doğal yapısı içindeki yüksek yetenekleri kullanmasına şaşmamak gerekir. Çünkü insan “en mükemmel” olandır. Bu halde çevresindeki her türlü yaratılmış ile ilişkiye geçebilir. Mevlana’ nın dediği gibi bir kerpiçle (çamura saman karıştırılarak yapılan tuğla) konuşabilir. Şimdi yine tasavvufa dayalı olarak başka örnekler vereceğiz.
Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri Marifetname’nin 115. Sayfasında şöyle diyor : “Eğer konuşan nefs rahmani ahlaklarla vasıflanıp, Hakkani özel bilgilerle kuvvet bulursa, yavaş yavaş yeme ve uykuyu azaltıp, bedeni kuvvetlerin tasallutundan kurtulup, gazap ve şehvetine galip olursa; o zaman kendi alemini arzu kılıp, başlangıç ve sonuna karşılık gelir. Uyku ve uyanıklık halinde ona yönelip, ondan gizli bilgiler alıp, geçmiş ve gelecek işler olan dünyevi mugayyegatı bilir. Zira bu nefs, o aklın aynası olup, bilgilerin nakışlarını alıp, keşif ehli olur. Öyle olur ki, konuşan nefs, başlangıcından bir işi alıp, hayal etme kuvveti onu kendine uygun surete benzetip, o suret aynen ondan müşterek hisse gelir. Ondan tahayyül madenine çeşitli suretler akseder. Şu halde konuşan nefs, onda; güzellik, latafet ve azametle acaib suretler ve garip şekiller müşahade edip, onlarla konuşur. Yahud kimseyi görmeyip, ancak düzenli kelimeler ve güzel seslerle ölçülü nağmeler işitir. Eğer adı geçen işler, uyku esnasında ortaya çıkarsa, sadık rüyadır. Eğer uyku ile uyanıklık arasında olursa, vakıadır. Eğer nefs, uyku esnasında başlangıcına mukabil olmayıp, bu durumları vasıtalarla görürse, karışık rüyadır ki, tahayyüller ve evhamdır. Benzersiz melekut nurlar ve alevlenmiş yardımlar için manasız iner. Kudsi şualar, istidadlı nefsler ve mücerretleri üzerine yayılır ve ulaşır. Kapının açılması, Allah ismiyle kapı çalanlara hasıldır.
Şimdi, bu ruhani cihan lezzetlerini inkar edip, fasid hayaller zanneden basiretsiz, cimanın lezzetini inkar eden cinsiyetsize benzemiştir.”
Gerçekten de yaklaşık iki yüz çeşit ilişki (algılama, medyumluk) şeklini bir kısmını Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri bize veriyor. Bunlar; görmek, düzenli kelimeler işitmek, güzel sesler, ölçülü nağmeler işitmek şeklidedir. Fakat bunlar insanın üstüne “kudsi şualar”, “melekut nurlar”, “alevlenmiş yardımlar” kısaca “bilginin enerji şeklinde insana gelmesi ve insanda dünya unsurlarına dönüşmesi” şeklinde iner. Sonra onlar yukardaki hal ile algılanır veya “istidadlı nefsler” yani yüksek vazifeli rehberler insanın üzerine yayılırlar. Ve bu bilgi alışverişi bu şekilde oluşur. Dahası İbrahim Hakkı Hazretleri bunları “cihan lezzetleri” olarak tanımlıyor ve “bunları basit hayaller zannedenleri” biraz da kibar olmayan bir dille basiretsizlikle niteliyor.
Gerçekten öyledir.
İşte bu şekilde insanın kendi aleminin ötesindeki alem halklarıyla fiziki veya ruhani olarak kurduğu ilişki neticesi oluşan bilgi alma şeklini bilim adamımız Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk ” 400 soruda İslam” isimli kitabının 32. ve 33. Sayfalarında “kurumsal olmayan vahiy”, “ilhamsal bilgi” veya “vasıtasız bilgi” olarak nitelendiriyor. İbn-ül Arabi ise bunun ” keşfi bilgi” olarak tanımlamaktadır. İşte bu şekilde “hal ehliyeti” kullanarak bu çalışmanın ikinci kitabını yayınlamış bulunuyoruz. Önsözden de anlışılacağı gibi Yüce Kuran’ a ve tasavvufa dayanarak söylemeye çalıştığımız şudur: Bu bilgi vardır ve gerçektir. Bu bilgiyi alma yolu vardır ve bunlar gerçektir.
Bu kitap alemlere rahmet olan insanlığa ait gerçeğin bilgisini anlatmaktadır.
Selam ve sevgiler.
Ömer Sami Ayçiçek

(206)