Menü

Alternatif Tıp – 16 – Hipnoz

30 Ocak 2017 - Alternatif Tıp

Günümüzde, özellikle tıbbın ve dolayısıyla ilacın yararlı olamadığı çoğu durumda hipnoz, insanlığa yardımcı olmaktadır. Hipnozun bütün dünyada analjezik, anestezik ve psikolojik tedavide kullanıldığı bilinmektedir. Örneğin, psikojen kökenli ağrılarda, allerjik bünyeler ve organizmanın kimyasal tedaviye elverişli olmadığı durumlarda hipnoz, diğer tıbbi metodların yanında yer almaktadır. Söz gelimi tüm fobileri ilaçla tedavi edebilmek mümkün değildir. Belki uzun zaman alan psikoterapi seansları ile fobiler önlenebilir fakat hipnoterapi ile çok kısa sürede hastalar bu şikayetlerinden kurtulabilmektedirler.

Çeşitli alışkanlık ve davranış bozukluklarının giderilmesinde hipnoterapinin yararı bugün hemen tüm dünyada kabul edilmektedir. Ayrıca hipnoz, tıbbi tedavinin yanı sıra eğitim, güzel sanatlar ve sporda etkili bir metod olarak uygulanmaktadır.

Fakat ne yazık ki günümüzde hipnoz, bazıları “hipnozcu”, bazıları medyum olarak adlandırılan ve psikolojik tedaviler konusunda hiçbir ehliyeti olmayan kişiler elinde sömürülmektedir.

Hipnoz Nedir?
Hipnoz kelimesi eski Yunancada “hypnos=uyku” anlamına gelir. Ancak hipnoz bir uyku hali olmayıp, aksine uyanıklık halidir. Elektroensefalografi (EEG) kullanılan modern araştırmalarda elde edilen beyin ritm örnekleri, hipnotize edilmiş bir kişinin, uyku ile uyanıklık arasında olduğunu göstermektedir. Hipnotizma ise; hipnoz yaparken kullanılan tekniklerin tümüdür. Türk Dil Kurumu’nun Türkçe sözlüğünde hipnoz, “Sözle, bakışla, telkin yapılarak meydana getirilen bir çeşit uyku hali ki, bu halde uyuyan kimse (denek), uyutanın etki ve telkinlerine açık, fakat dış dünyanın başka etkilerine karşı kapalıdır.” şeklinde tarif edilmektedir.

Hipnoz’un Tarihçesi
İlkçağlarda insanlar, hipnoz ve benzeri yöntemleri bilmeden kullanmışlardı. Günümüzde geleneksel yaşam tarzını sürdüren toplumlarda da böyle olaylar görülmektedir. Ritmik tam-tam seslerinin, monoton dini şarkıların ve dansların yarattığı ruhsal durum, insanları hipnotik hale ulaştırmakta, bu durumdaki insanlar da kimi zaman çok şaşırdığımız olayların kahramanları olmaktadır. Örneğin; böyle insanlar ateş üzerinde yürüyebilmekte, uzun süre toprak altında ölü gibi gömülü kalabilmektedirler.

Hipnozun insanlar tarafından kullanılmaya başladığını gösteren ilk yazılı belgelere eski Yunan’da rastlamaktayız. M.Ö. 1400-1300 yıllarından kalan dua taşlarında telkinle ilgili bilgilere rastlanmaktadır. Eski Yunan’da hipnoz, gerginliklerin giderilmesinde ve bazı histerik durumların tedavisinde kullanmıştır. Eski Galyalılar ise hipnoza “sihirli uyku” demişler ve onu, siğili olan kişilerin tedavisinde kullanmışlardır. Uzakdoğu dinlerinde ise bu gibi olaylar çok eskiden beri bilinmekte ve uygulanmakta idi. Hinduizm, Budizm gibi dinlerde otohipnoz başta olmak üzere her türlü psişik ve parapsişik olaylar görülmekte idi. Avrupa’da ise hipnoz, 1760 yılına kadar halk tarafından bilinmiyordu. Hipnozun kitlelere yayılmasını sağlayan kişi, onu tedavi vasıtası olarak kullanmanın yanı sıra bir gösteri haline de getirmiş olan, Franz Anton Mesmer’dir. Mesmer, hipnoza “hayvan manyetizması” adını vermiş ve bütün hastalıkların bu hayvan manyetizmasının dengesinin bozulmasından kaynaklandığını söylemiştir. Mesmer birçok hastasında çarpıcı gelişmeler de elde etmiştir. O günlerde bilim adamları Mesmer’in metodunda faydalı bir şey göremediler ve onu ciddiye almadılar. Hatta hipnozu bir şarlatanlık olarak gördüler. Geleneksel tıp çevreleri 1900’lü yıllara kadar hipnozu ihmal etti. 19. yüzyılda bir İngiliz cerrah olan James Braid, hipnotizmayı başlı başına bir olay olarak ele aldı ve ilk defa hipnoz kelimesini kullandı. Braid, birçok büyük ameliyatta hipnozu kullanmıştır.

Braid’in takipçilerinden Liebeault, sabit bakış metoduna, sözle telkini de katarak uzun süre hipnotizmayı başarı ile uygulamıştır. Daha sonra Prof. Bernheim, yaptığı denemeler sonunda Liebeault’un metodunu benimseyerek bu yoldaki çalışmalara devam etmiştir. Pierre Janet ise, telkin ile hipnoz’un ayırımını yapan ilk düşünür olmuştur. Başlangıçta Janet ile aynı görüşte olan Sigmund Freud, psikanaliz açısından hipnozu ele alıp açıklamıştır. Freud, arkadaşı Breuer ile birlikte hipnozu hastalıkların tedavisinde kullanılacak bir metod olarak benimsemiştir. Ancak nevrozlu hastalar üzerinde yaptığı uygulamalarda olumsuz sonuç alması, onun bu metodu terketmesine sebep olmuştur. Daha sonra “serbest çağrışım” metodunu kullanarak üne kavuşmuştur. 1955’de İngiliz Tıp Birliği (British Medical Association) ve 1958’de Amerikan Tıp Birliği (American Medical Association), hipnozun, tıpta kullanılabileceğini kabul etmişlerdir. Günümüzde dünyanın birçok yerinde hipnozla ilgili araştırmalara devam edilmektedir.
Hipnoz nasıl gerçekleşir?
Hipnoz yapılacak denek bir iskemleye oturtulur. Hipnotizör onun karşısına geçerek (çeşitli metodlar kullanarak; ışık, obje, bakış, telkin vs) onu hipnotize etmeye başlar. Denek ilkönce kendisinde bir ağırlık hissi duyar. Bu ağırlık hissi deneğin iradesini kırar ve onu hareketsizliğe, uyuşukluğa iter. Bu sırada deneğin bilinci de bulanmaya başlar. Bazan ağırlık hissi çok güçlü bir hal alır. Deneğin gözleri kararır, etrafı yavaş yavaş silinmeye yüz tutar. Bu hallerin belirmesi, deneğin dış dünya ile ilişkilerinin gittikçe gevşediğinin ifadesidir. Deneğin bulanan bilinci bir süre sonra deneği, dış dünyadan tamamen koparır. Ve denek kendi bilinç alanı üzerindeki kontrolünü tamamen kaybeder. Ve hipnotizör deneğin iradesine yön vermeye başlar. Burada önemli olan şey, deneğin hipnotizöre inanmış olmasıdır.

Hipnozun dereceleri nelerdir?
Hafif Trans: Hipnozun başlangıcında görülür. Hafif bir gevşeme, hafif bir sersemlik halidir. Deneğin gözleri kapandığı halde göz kapaklarında titremeler olur. Deneğin zihinsel faaliyetlerinde zayıflama, kol ve bacaklarda ağırlaşma, fizyolojik faaliyetlerde yavaşlama görülür. Bütün bunlara rağmen deneğin bilinci yerindedir.

Orta Trans: Orta trans safhasında hipnoz hali açık-seçik biçimde görülür. Denek, hipnotizörün sesine tam olarak şartlanır. Duygular hipnozun bu safhasında kesinlik kazanır.

Tam ve Derin Trans: Tam ve derin transta, trans hali bozulmaksızın deneğin gözleri açtırılabilir. Deneğin gözleri açık olmasına rağmen, donuktur. Çevresindeki gürültülerin hiçbirini duymaz. Kendisine hipnotizörün verdiği şekli aynen, bozmadan korur. Deneğin gözlerinin bakışı sabittir. Tam uyuşukluk hali tüm vücuda yayılmıştır. Bu safhada denek üzerinde çeşitli testler rahatlıkla yapılabilir.

Değişik Hipnoz Çeşitleri
Kişisel hipnoz: Bir kişinin hipnoz edilmesidir.
Grup hipnozu: Birden çok kişinin aynı anda birlikte hipnotize edilmesidir.
Kollektif hipnoz: Kalabalık sayılabilecek insan grubunun topluca hipnoz edilmesidir. Grup hipnozundan farkı, hipnotize olan insanların sayıca farklı oluşudur.
Sosyal hipnoz: Genel olarak toplum baskısı ve kontrolü sonucu ortaya çıkar. Bireylerin toplu olarak uyumlu davranış göstermeleri sosyal hipnozun en belirgin yanıdır. Sosyal hipnozda hipnotizör rolünü toplum liderleri üstlenirler.

Otohipnoz: Kişinin bir başkasına ihtiyaç duymaksızın kendi kendini hipnotize etmesidir.

Yol hipnozu: Özellikle uzun ve düz yolda otomobil kullanan sürücülerin yol hipnozuna girdikleri bilinir. Aşırı yorgunluk, uykusuzluk, sessizlik, trafiğin serbest ve rahat oluşu yol hipnozunun meydana gelmesini kolaylaştırır.
Uyanıkken hipnoz: Hipnozlu kişi, gözleri açık olarak uyuması telkin edilmişse, gözleri açık bir şekilde uyuyabilir.

Sürekli hipnoz: Denek önce derin transa sokulur ve sonra da telkin yapılarak, bu durumun uzun süre sürdürülmesi sağlanır.

Herkes hipnotize olabilir mi?
Eğer isterse olabilir, yaklaşık olarak kişilerin %80’i belirli bir ölçüde hipnotize olabilirler. Bu bireyin telkin alma derecesine bağlıdır. Kişilerin ancak % 25’i derin hipnoza girebilir. Zeki ve hayalgücü zengin olanlar çok iyi hipnotize olurlar. Aydınlar, disipline alışkın kişiler, askerler, hemşireler, sporcular, ilkokul ve lise çağındaki öğrenciler kolaylıkla hipnotize edilebilirler.

Kimler hipnoz olamaz?
5-6 yaşından küçük olan çocuklarla, 70 yaşın üzerindeki büyüklerin hipnoz olması zordur. Zihinsel herhangi bir rahatsızlığı olan kişiler, zeka seviyesi (IQ’su) düşük kişiler, bunaklar, konsantrasyon zorluğu yaşayan kimseler, hipnoz olmak istemeyen, korkan, oto kontrolü elden bırakmak istemeyen kişiler de hipnoz olamazlar.

Hipnoz nerelerde kullanılır?
Hipnoz’un bugün dünyada kullanım alanları şunlardır:
Tıpta: Genellikle psikiyatri, cerrahi, anestezioloji, dermatoloji, nöroloji, kadın doğum ve diş hekimliği’nde. Psikiyatride; anksiyete ve kaygı bozukluklarında, histeri, astım, uykusuzluk, fobiler (her türlü korkunun giderilmesinde), sigara, alkol, uyuşturucu alışkanlıkları, aşırı kilo ve yeme bozuklukları, konsantrasyon eksikliği, günlük stres ve sıkıntıların giderilmesinde kullanıldığı gibi, ameliyat ve diş çekimi öncesi anestezide, doğum ağrılarının kontrolünde kullanılmaktadır.
Eğitimde: Konsantrasyonun temininde, özgüvenin geliştirilmesinde, hafızayı kuvvetlendirmede, ders çalışmada, stresin giderilmesinde.
Hukukta- Emniyette: Amerikada polis, tanıkların başlarından geçenleri veya gördüklerini detaylı olarak anlatmaları için hipnozdan faydalanmaktadır.
Sanat ve iş dünyasında: Stresden kurtulmada, dikkat ve konsantrasyon arttırmada, yeni projeler ve işler üretmek için düşünce berraklığı sağlamada vs.

Hipnozu tedavi metodu olarak kullanan doktor sayısı çok azdır. Çoğunluğu hipnozu olağan tedavilerine, özellikle ameliyat ve ilaca ek olarak kullanırlar. Hastalıkların tedavisi için sıradan hipnoterapistlere başvurmak sakıncalıdır. Çünkü genellikle tedaviye, teşhisi tam olarak belirlemeden başlarlar ve nerede durmaları gerektiğini iyi belirleyemezler. Bu yüzden hastalıkların tedavisi için, hipnozu, bir tedavi metodu olarak kullanan doktorlara başvurmalıyız.

(231)