Menü

Atalarımız Devmiydi?

30 Ocak 2017 - Eski Uygarlıklar

Buhari’nin naklettiği bir hadise göre Hz.Adem’in boyu 60 zira idi. Aynı rivayette insanların boylarının gittikçe kısaldığı

da anlatılmaktadır. Bu rivayete göre Hz.Adem’in boyu 40 m. civarında idi. Hz.Nuh tufandan önce 950 sene tebliğ görevini

yürüttüğü Kuran’da açık bir şekilde ifade edilmektedir. Seylan adasında Müslümanların Adammala, “Adem Dağı” adını

verdikleri, Portekizlilerin de “Picoli Adama” dedikleri çok meşhur bir dağ mevcuttur. İnsanoğlunun atasının cennetten

“inişi” sırasında ilk defa buraya basmış olduğu rivayet edilir. Kocaman bir sağ ayak izi kayanın zirvesinde hep

görülmektedir. Bu izin büyüklüğü için batılı bir seyyah, “Beş ayak üç parmak uzunluğunda ve iki ayak beş parmak ile iki ayak

parmağı genişliğinde az derince bir çukur” demektedir. İslami rivayetlerde Hz.Adem’e atfedilen devasa boy ile orantılı olmuş

olsa gerek. Çünkü bu rivayetlere göre Hz.Adem’in boyu o zaman o halde idi ki, başı göğe değiyordu. Anadolu’da da birçok

yerde dev mezarları bulunmaktadır.

İstanbul’da Beykoz’da Yuşa Tepesi’nde bulunan bir mezarda, Yuşa Hazretleri adlı bir evliyanın yattığına inanılmaktadır.

Mezar, 17 metre uzunluğunda ve 4 metre genişliğindedir. Eğer açılıp incelenirse içinden dev bir iskeletin çıkması çok

doğaldır. Kadadokya bölgesinde, yani Nevşehir, Kırşehir ve Göreme civarında bu tür dev evliya mezarları vardır. Ayrıca

mitolojisinin devleri olan Titanları da unutmamak gerekir. M.Ö. 440’da yaşayan Empadokles Sicilya adasında devlerin

yaşadığından söz eder. 14. yüzyılda yazar Boccacio, yine Sicilya’da bir mağarada bulunan 10 metrelik bir dev iskeletinden

söz ediyordu. 1577’de İsviçre’de 6 m.’lik iskelet bulundu. Yine 1500’lerde Meksika fatihi Cortez, İspanya Kralı’na

Meksika’dan getirdiği dev kemiklerini göstermişti.

Bir diğer kaşif, ünlü Macellan, 1520’de iki devle karşılaştı, başının onun beline geldiği söylüyordu. Keşifler çağında daha

birçok ünlü gezgin, devlerden söz ettiler. 19702’lerde bir Alman bilim adamı 350000 yıl önce dev bir insan ırkının

yaşadığını ve bilimsel açıdan bunun yakında kanıtlanacağını söylüyordu.

Grekler’de, İskandinavlar’da, Mayalar’da ve İnkalar’da ilk yaratılan ırkın, devler ırkı olduğuna ilişkin ortak bir inanç

vardır. Meksika Toltekleri’nin kozmogonik inançlarında bir dizi depremden sonra nesilleri yeryüzünden silinmiş olan “Kinamet

Devleri”nden söz edilmektedir. Kuzey Cermen efsanelerinden Eda’larda Niflheim ve “Buzul Devlerinin” kuzeyde olduğu kabul

edilir. Edalar’da, Hymir’in ataları olduğu, “Devler Soyu”nun Ases’ten (İskandinav iyilik tanrılarından) daha eski bir

geçmişe sahip olarak görünmeleri ile Hindular’da Asura’lar ile Deva’lardan daha eski kabul edilmeleri arasında bir

ilişkisellik vardır. Bir yoruma göre, “Devler” soyunun bir kadınla birleşmesinden, semavi Ases’in doğmasıyla yarı-tanrısal

bir çağ başlamış ve bunlar “Devlerle” savaşa tutuşarak önce onları yenmişler, daha sonraları, savaşçı olmaktan ziyade

barışçı olan kutsal soy Wanen’lerle birleşen “Devler” tarafından mağlup edilmişlerdi.

Devlerden söz eden önemli kaynaklardan biri de Tevrat’tır. Eski Ahidin “Tekvin” bölümünde, “Yeryüzünde Nefilim (Devler)

vardı, bunlar eski zamandan (Atlantisliler) zorbalar, şöhretli adamlardı” denmektedir. Tevrat’ta ismi geçen Filistinli

(Gittit’li) dev Golyat’ın boyu 2,74 m. idi. Golyat “Gath” isimli bir Filistin şehrinden geliyordu. Tevrat’ta Golyat’tan

başka, Bashan kralı “Og”dan da söz edilir. Og’un boyu ise 3,96 m. idi. Og, bir devler ırkı olan “Rafait”lerin sonuncusu idi.

Tevrat’taki referanslar onun “Rafa” kökenli bir grup dev’den biri olduğundan söz eder. Ammonit’ler bu halk’a “Zamzummim”

diyorlardı ki, bu çabuk ve anlaşılmaz söz anlamındaydı. Gerçekten de devlerin konuşmaları diğer insanlar tarafından

anlaşılmıyordu. Tevrat’taki “Rafait” kelimesi de ölüm, güçsüzlük ve ölümün çaresizliği anlamına gelmekteydi.

Orta Amerika’da bir zamanlar yaşamış olan “Olmekler” de zenci devlerdi. Olmekler, diğer bir dev grubu olan “Tiwanakanlar”

ile birlikte Peru’daki devasa yapılarda kullanılan köle devlerdi. Tevrat’ta Refait’lerden başka bir grup devden daha söz

edilir ki, bunlar da “Anakim”lerdi. Anakimler Rafait’ler gibi, Kenan ülkesinin dağlık ülkesinin dağlık bölgesinde

yaşıyorlardı. Tevrat’taki ifadelerden anlaşıldığına göre, M.Ö. 1300 yıllarında devlerin nesli tükenmişti. Heredot, diyotorus

Sicilus, Homeros, Pliny, Plutarch ve Philostratus gibi antik tarihçileri, çağlar önce ölmüş olan devlerden bazılarının

iskeletlerini bizzat görmüş olduklarından söz etmişlerdi.

Efsanevi Atlantisliler de kendi dördüncü alt ırklarının ortalarına doğru fiziki güzelliklerinin ve güçlerinin zirvesine

ulaşmış olan “devler” idi. Tibetli Bilgilerin Dzyan kitabında “Atlantisliler kendi fizik bedenlerinin büyülüğünde olan 8m.

boyunda dev heykeller inşa ettiler” diye yazmaktadır. Dzyan kitabının “Himalaya ötesi bölgede” ortaya çıktığı ileri sürülür.

Bu önemli gizli öğreti, başlangıçtan beri var olan “Kadim Kelamı”, yaratılış formülünü vermekte kalmazi beşeriyetin

milyonlarca yıllık evrimini de belirli bölümlerden anlatır. Bu bölümler içerisinde “Devler ırkı”ndan da bahsedilmektedir.

Dzyan kitabının, yaklaşık bir asır önce, Güney Tibet’te, Himalayalar’daki bir inziva yerinde, ünlü Rus medyum Madam

Blavatsky tarafından gün ışığına çıkarıldığı iddia edilmektedir. M. Blavatsky “Gizli Öğreti” adını verdiği bu gizemci

(Okült) öğretiye göre, dünyamızda muhtelif kök ırklar yaşamıştı. Okült öğretiye göre, “Round” denilen her büyük dünya

devresinde 7 kök ırk yaşar ve her kök ırk da 7 alt ırka ayrılır. Şu anda 4. Round’da bulunmaktayız Madam Blavatsky’in “Kök

Irklar” doktrini şöyle özetlenebilir.

1)İlk kök ırk, metafizik düzeyde, yani astral düzeyde varolmuştu.
2)İkinci kök, fiziksel bedenlere sahip olmamasına rağmen, Grönland’da fiziksel bir yurda sahiptiler.
3)Üçüncü kök ırkı Lemuryalılar, yani Lemurya kıtasında meskun olan insanlar oluşturuyorlardı. Lemurya, bugünkü Hint Okyanusu

ile Avustralya arasında bir yerde idi. İlk Lemuryalılar, bir çeşit maymuna benzeyen denizanaları idi ve daha sonra bunların

alt ırklarından kahverengi derili ve 4,57 m. uzunluğunda dev insan ırk türemişti. Kötü yollara düşen Lemuryalılar, yüksek

tanrılara yakardılar ve bunun sonucunda “Bilge Yılanlar” ve “Işık Ejderhaları” dünyaya geldiler.

Bunların neslinden gelen “İlahi Krallar” insanlara bilimi öğrettiler. Venüs’ten gelen bu “İlahi Krallar” Lemuryalılara

ölümsüzlük ve kişisel reenkarasyonu öğrettiler. Ayrıca insanlara tarımı ve metalleri işlemesini de yine bu krallar

öğretmişlerdi.

4)Dördüncü kök ırk, 70 milyon yıl önce, sürüngenler çağının sona ermesinden sonra ortaya çıkan Atlantislilerdi. İlk

Atlantisli alt ırk olan Rmoahal’ler 3,66 m. uzunluğunda ve siyah derili devler idiler. Bunların soyundan gelenler Taş

devrinin ünlü “Cro Magnon” insanını oluşturdular. İkinci Atlantisli alt ırk, Tluatlis, kırmızı derili bir halktı. Üçüncü

Atlantisli alt ırk ise, üstün insan üstadları tarafından yönetilen Toltek’lerdi. Dördüncü alt ırk, Çobi çölünde büyük bir

medeniyeti kuran savaşçı Asyalı Turan’lılardı(Türklerdi). Bunların bazıları Meksika’ya giderek Aztek, Maya ve İnka

kültürlerinin oluşmasında önemli bir rol oynadılar. Beşinci alt ırk Sami’lerdi. (Bugünkü Sami’lerle karıştırılmaması

gerekir). Altıncı alt ırk Akatlı’lardı. Bask’lar Akatlı’ların uzak akrabaları idiler. Yedinci alt ırk, bugünkü Çinli’lerin

ve Asya’ya göç eden yüksek bir kültür düzeyine sahip Turanlıların oluşturduğu Moğol ırkı idi.
5)Beşinci ve son kök Ayranlardı ve bunlar Sami’lerden türemişlerdi (Bugünkü Samiler değil). Aryanlar göze çarpan entelektüel

güçlere sahiptiler ve “İlahi Öğretmenlerin” rehberliğinde spiritüel bakımdan en gelişmiş olanları Asya’ya göç etmişlerdi.

Atlantis’in batışı sırasında bütün alt ırklardan sağ kalanlar, dünyanın birçok bölgesine göç ederek kültürlerini de birlikte

taşıdılar. Ayrıca bunların içlerinden seçilenler ise, kuzeyden göçederek Beşinci kök ırkı, yani Aryanları başlattılar. Ana

Atlantis kıtası Miyosen devrinde yok olduktan sonra, bir zamanların büyük Atlantisinin Pitosen devrine ait kısımları da

batmaya başladı. Bu sırada başka kıtalar yüzeye çıkmaya başlamıştı. Aryan ırkının Beşinci kök ırk ilk kez ortaya çıkışından,

Eflatunun bahsettiği küçük Atlantis adasının sulara gömülüşüne kadar, Aryan ırkları, ilk dev insanların neslinden gelenlerle

sürekli olarak savaştılar. Bu savaş, hemen hemen günümüzden 5000 yıl önce başlayan Kali Yuga (Son Adem ile başlatılan

dönem)dan önce gelen çağın kapanışına kadar sürdü. Hindistan tarihinin ünlü Mahabbarata savaşı işte buydu.

Teozofi öğretisine göre, Atlantis ırkları ile bizler arasında ortak görüntüler mevcuttur. Mısır’ın 3. alt ırkı ile bizler

arasında da benzerlikler mevcuttur. Bizler büyük eski ırkların yani Lemurya’nın, Atlantis’in ve tufan sonrası büyük ırkların

Turan torunlarıyız. Yine Teozofi öğretisine göre, hızlandırılmış tekamül seyri şeması konik şekilde bir yay gibi, tabanda

geniş, zirvede ise nokta haline gelen bir yay gibi çizilebilir. Tekamülümüz esnasında bizden önceki ırkların etkisi

altındayız. Bunu şöyle açıklayabiliriz:

1)Hint ırkı gelecekteki 7. ırk (ruh-insanlar) ile kesişecektir.
2)İran ırkı gelecekteki 6. ırk (Seçilmişler-Tanrı Erleri) ile kesişecektir.
3)Mısır-Kalde ırkı, 5.ırk (Bizimki) ile kesişmektedir.
4)Grek-Latin ırkı, bizlerin, yani envölüsyon (düşüş) perdesini kapayıp 7. kök ırk nihayetinde gerçekleşecek olan dünyanın

sona ermesinden önce evolüsyona (yükseliş, tekamül) kurtuluşa doğru tırmanmaya başlayacak olan 5. ırk’ın ilk güçte birlik

döneminde etkili olmuştur.

Beşinci Kök Irk’ın sona ermekte oluşu ve envolüsyondan (düşüş) evolüsyona geçiş noktasına bulunmanın bir icabı olarak

bizler, yani günümüz insanlığı tam bir gerileme içindeyiz. İçine dalmış olduğumuz şeytan kazanından bir diğer ırkın, yani 6.

ırkın (Tanrı Erlerinin) mayası çıkacaktır.

“Altın Çağı” yaşayacak olan ırk bizler değil, 6. ırk’a mensup insanlar olacaktır. 20. yüzyıl insanının bedensel ve pisişik

yapısı, ruhsal görüşe yeniden kavuşmasını engelleyecek derecede yoğundur. İşte bu yüzden 5. ırk büyük doğal afetlere maruz

kalacak ve sonunda sarı ırkın istilasına uğrayacaktır ve her ırkın sonuna damgasını vuran tufan, bir kez daha dünyayı

temizleyecektir. Bu, tüm toplulukların kutsal kitaplarında yazılıdır.

Blavatsky’in Teozofisi’ne göre, “Gizli Üstadlar” veya “Nezaretçiler” Aryan’lardı. Hitlerin 3. Reich’ının milliyetçi

programında Aryan ırkı, evrimin en üst basamağındaki ırk olarak tanıtılıyordu. Nazilerin Teozofi yorumuna göre, Yahudiler

Sami kökenli olmakla beraber, 4. ve 5. kök ırkların anormal ve gayri bağlantıları (Bu ırkların dejenere olmuş karışımları)

olarak görülüyorlardı. Hitler döneminin inançlarını ortaya koyan insanların kökeni ile ilgili en önemli kitaplardan biri de

Edgar Dacque’ın “Urwelt Sage und Menscheit” (İlk Dünya Efsanesi ve İnsanlık) adlı kitabıdır. Dacque 1878’de doğmuştu ve

Münih Üniversitesi’nde Tarih öncesi Profesörü idi. Dacque, Blavatsky’in bir hayranı ve okültistti. Yukarda adı geçen

kitabında ki, 1924’de basılmıştı, tarih öncesi Ortodoks görüşü, okült bakış açısıyla bağdaştırmıştı. Hitler’in gençlik

devrinin arka planına baktığımız zaman, onun “Yeni Tapınakçılar” örgütünün muhtemel bir üyesi olduğuna inanıyoruz.

Tapınakçıların arındaki gizli güç aslında “Illuminati” mi idi?

(61)