Menü

Bedri Ruhselman 04

30 Ocak 2017 - Parapsikoloji

Kaynak : Ruh ve Madde Dergisi, Aralık 1999, Sayfa:7, Dr. Bedri RUHSELMAN

Büyük Tabiat Hadiseleri ve Manaları (3. Yazı)
Evvelki iki yazımızdan birincisi umumî olarak dünyanın uzvî ve hayatî bünyesini destekleyen şuurlu ve idrakli dünyaüstü bir idare mekanizmasının mevcudiyetine ait bazı mütalâaları ihtiva eder. İkincisi, dünyada gelmiş geçmiş normalüstü bazı tabiat olaylarından ve bunların insanlar arasında yapmış oldukları ıstıraplı ve korkunç görünen neticelerinden ve bu neticelerin illiyet prensipleriyle olan münasebetlerinden bahseder. Bu yazı ise mutat olmayan ve felâketli görünen bu büyük tabiat hadiselerinin gene illiyet prensibi karşısında kâinattaki o büyük idare mekanizmasına olan bağlantısını ve bütün inkişaf eden memleketlerde olduğu gibi memleketimizin de bu bağlantı sahasının dışında kalamayacağını belirtecektir.

Bu yazı bundan evvel yazmış olduğum yazıların hedef tuttuğu noktayı belirtmek gayesine matuftur. Orada bazı felâketli tabiat hadiselerinden ısrarla bahsedişim, tebarüz ettirmek istediğim bir problemin daha iyi bir izahını sağlamak içindi. Bu problem nedir? Bundan sonra gelecek ilk yazılarımda vazıh görüşmelerini yapabilmek imkânına kavuşacağımızdan emin bulunduğum bu problemin şimdilik elimden gelebildiği kadar izahını yapmaya çalışacağım. Geçen iki yazımda da az çok belirttiğim gibi bütün bu olağanüstü tabiat hadiselerinin büyük hedefleri vardır. Ve bunlardan birisi de o hadiselere şahit olan veya mukadderleri o hadiselere bağlı bulunan birsürü insanın tekâmül etmesidir.

Bir yerde beşeriyetin felâket damgasını vurabileceği büyük veya küçük ıstıraplarla müterafik olağanüstü herhangi bir tabiat hadisesi zuhur ederse orada muhakkak kütlevî, yani az çok geniş bir insan topluluğunu ilgilendiren tekâmül mevzu bahis olur. Dünyada gelip geçen bütün felâketli zamanları mutlaka az çok belirli bir tekâmül hızı takip etmiştir. Bu tekâmülün; o sırada ölenler, yani felâkete kurban oldu denilenler için de böyle olup olmadığını münakaşa etmemize bu yazılarımızın muhtevası bugün henüz müsait değildir. Ve esasen bu husus diğer müşahedeleri elde ettikten sonra daha geniş bir bilgi kadrosu içinde düşünülebilecek bir durum arz eder. Biz şimdilik böyle tabiat afetlerinden bakiye olarak dünyada kalan insanlardan bahsediyoruz.

Filhakika dünyada vaki olan bütün felâketler ferdin ve cemiyetin tekâmülünü muhakkak hızlandırıcı bir âmil olmuştur. Bundan başka, insanların dünya üzerinde yer yer ve zaman zaman tekâmüllerinin süratlendirilmesi de esasen bir tabiat kanunu icabıdır. Ve tarih boyunca vuku bulmuş sayısız hadiselerin tetkikiyle anlaşılacağı gibi dünyamız bugünkü tekâmül seviyesine işte böyle topluluklar arasında zaman zaman vaki olmuş büyük içtimaî ve tabiî hadiselerin insanlara yaptırdığı hamlelerle ulaşabilmiştir.

Mesele bu bakımdan gözden geçirilince bu hadiseler -ne kadar felâketli olursa olsun- insanlık için bir yükselişin ve kurtuluşun hem sebebi, hem de ifadesi olarak görünür. Gerek bilgi, gerek kültür iktisabında tekâmül ve inkişaf hızını arttırmak gayretiyle senelerden beri çırpınıp duran memleketimizde de elbette bu hızı liyakatlerimize uygun bir şekilde her sahada temin edici bazı hadiselerin vuku bulacağını beklemek tabiatıyla bir icap olur. İşte biz bu gibi hadiselerle karşılaştığımız zaman bu bekleyişimizin bizlere ne derece faydalı kazançlar temin edeceğini de bu yazılarımızla şimdilik hiç olmazsa hissettirmeye uğraşıyoruz. Ve ilerde zamanı geldikçe bu hissedişlerimizi yavaş yavaş daha geniş bilgi ve idraklere doğru götürecek olan görüşmelerimize muntazaman devam edeceğiz.

Bu büyük hadiselerin ilk anlarda; evvelce bahsettiğimiz büyük afetler gibi geniş çapta olmayacağını, hesap ve kitaplara dayanan tekâmül mevzuunun icaplarından istihraç edebiliriz. Binaenaleyh önceleri gayet basit ve dünyada sık sık görülebilen bazı olağanüstü ve nispeten küçük hadiselerin memleketimizde de vuku bulabileceğini hesaplayarak idrak ve bilgi kapasitelerimizi ona göre alıcı ve faydalanıcı açık bir anten hâlinde hazır bulundurmamız bizim için elbette çok faydalı ve hatta lüzumlu olur.

Acı bir ilâcın mühlik bir hastalığı def etmesi gibi, elbette az çok acılığı bulunan bu türlü olayların karşısında tiksinmek veya şaşırıp kalmak insana büyük bir şey kazandırmaz. Fakat öyle bir hengâmede bu yazılarımızın taşıdığı manaları iyi hazmetmiş olup tatbikatta olanları kullanabilenlerin istifadesi büyük olur. Binaenaleyh daha iyi tebarüz ettirmiş olmak için bu manaları kısaca ve şimdilik son söz olarak tekrar ediyorum: Her olayın bir sebebi vardır. Bu sebep de ağırlaşmış bir tekâmül hızını arttırmaya matuftur. Keza ne kadar az veya çok felâketli görünürse görünsün her hadise hayırlı, iyi ve insanların yükselmesi için lüzumlu unsurları hazırlayan birsürü neticeyi peşinden sürükler. Şu hâlde bunlar tabiatın rastgele birer kötü tesadüfü değil, yüksek kâinat kanunlarına dayanan şuurlu ve idrakli bir idare mekanizmasının tertipleri, nizamları ve icaplarıdır. Bu idare mekanizması elbette dünyamız üstü bir kudretin ifadesidir. İşte bütün bu olayların ve gelecek şeylerin insanlara açıklanması lâzım gelen şu andaki en önemli manası da onların bu idare mekanizmasını ispat edici birer delil ve birer ışık mahiyetini taşımış olmalarında mündemiçtir.

İlerisi daha çok derinleşen bu büyük hakikati şimdilik ancak bu kadarcık ve biraz da müphemiyet içinde ifade edebilmiş oluyoruz. Fakat bu kısa izahlar gelecek günlerimiz için kâfidir. İlerde, daha müspet müşahedeler karşısında daha açık ve daha geniş ölçüde görüşeceğimizi ve bu suretle de yazılarımızı okuyan dostlarımıza bu yoldaki bilgilerinin artması babında daha faydalı olabileceğimizi kuvvetle umuyorum.

23.12.1958, İstanbul

(20)