Menü

Eski Mısır Tarihi – 1

30 Ocak 2017 - Eski Mısır

Yontmataş devrinde Mısır, tropikal bir iklimin etkisindeydi ve bu iklime uygun bitki örtüsüyle kaplıydı. Konutlar henüz

vadinin üstündeydi, başlıca insan etkinlikleriniyse, avcılık ve balıkçılık oluşturuyordu. Yontmataş devri sonunda, bütün

Afrika’da bir kaya sanatı gelişti, Yukarı Mısır’daki kayalar ve mağara duvarları, hayvan resimleri, av sahneleri ve

gemicilikle ilgili çeşitli görüntülerle süslendi. Cilalıtaş devri başlarında, Nil vadisinin coğrafi oluşumu tamamlandı ve

Sahra’da yaşayan, av köpeği bakıcıları, Paleoafrikalı sığırtmaçlar ve Nilot kökenli balıkçılar yeni tekniklerden yararlanmaya

başladılar; yavaş yavaş tahıl tarımı, keten ekimi ve dokumacılığı, hasır işçiliği ve çömlekçilik gelişmeye başladı. Köylerin

eski görünümleri değişti, sazdan kulübelerin yerini kerpiçten evler aldı.

4000 yılına doğru benimsenen teknikler giderek yetkinleştirildi (çakmaktaşı ve bakır aynı zamanda kullanıldı), bunun yanı

sıra fildişi işçiliği ortaya çıktı, küçük heykellerin yapımına girişildi. Kuzey kültürüyle güney kültürü

arasındaki fark giderek iyice belirginleşti. İki uygarlık merkezi birbirine koşut olarak düzenlendi: Kuzeyde başına kırmızı

bir taç giyen ve Osiris tarafından korunun kral, batı ve doğu eyaletlerini (ya da nomos) yönetiyordu; güneyde bulunan bir

başka kral da başına beyaz bir taç takıyor ve tanrı Sethi tarafından korunuyordu; güney eyaletlerinin egemenliğiyse onun

elinde bulunuyordu.

Eski Mısır yaklaşık üç bin yıl varlığını sürdürdükten sonra, İ.S. 395’te Bizans egemenliği altına girerek Hıristiyanlığı yada

Kıptiliği benimsedi ama Hıristiyanlar ve Araplar, bu son derece gelişmiş uygarlığın izlerini silemediler.

İ.S.6. yy’da imparator İustinianos, Philai’deki İsis Tapınağı’nı (Hıristiyan Mısır’daki son pagan merkezi) kapattırınca,

dünyanın en eski uyarlığı sayılan bu uygarlığın üstüne bütün kapılar kapanmış oldu.

Daha sonra Fransız Jean-François Champollion’un hiyeroglif yazılarını incelemesi ve dolayısıyla o tarihe kadar karanlıkta

kalmış birçok soruya ışık tutması sonucunda Eski Mısır uygarlığıyla ilgili pek çok şey öğrenildi.

19. yy’a kadar, Mısır tarihi Eski Yunan yazarlarının, özellikle de Herodotos, Sicilyalı Diodoros ve Stranbon’un

yazdıklarından öğreniliyordu; ayrıca Mısırlı rahip Manethon’un Aigyptiake adlı yapıtından da yararlanılıyordu; Manethon bir

Mısır tarihi yazmaya girişmiş ve Mısır firavunlarını 31 sülalede toplayarak bir firavunlar listesi yapmaya çalışmıştır.Günümüzde Eski Mısır bilimi (ejiptoloji) henüz çok yeni bir

bilim dalıdır, ama incelediği yazıtlar ve arkeoloji gereçleri o kadar zengin ve o kadar çeşitlidir ki, daha şimdiden

Tarihöncesi dönemden Hıristiyanlık dönemine kadar Eski Mısır uygarlığının ve tarihinin ana hatları çizilebilir, en özgün

yanları belirtilebilir.İ.Ö. 3000’e doğru, Mısır’ın yazılı tarihinin başladığı sıralarda, uyarlığın bütün öğeleri bir araya

toplanmıştı: Ülke Nil’in suladığı bir toprak şeridi üstüne kurulmuştu ve ırmağın taşkın sularıyla besleniyordu; güneş her

gün ışıklarıyla çevreye iyilik saçıyor, Afrika kökenli beyaz halk sulama kanallarının bakımıyla uğraşıyor ve huzurunu

sağlayan doğal öğelere tapıyordu.Mısır halkı daha tarihsel döneminin başlangıç yıllarında kendine özgü bir dinginlik

edinmişti; bu durum biraz da siyasal sistem, dinsel özellikler, dil ve yazıyı koruma kaygısından kaynaklanıyordu.Eski Mısır

yalnızca, şaşmaz ve düzenli bir firavunlar dizisi değil, ama eksiksiz bir uygarlığın serüveni görünümünü taşıyordu.

(103)