Menü

Hayat Dersleri – 06

30 Ocak 2017 - Hayat Dersleri

* Bir yaz günü, plajda oturuyor, kumlarla oynayan iki çocuğu seyrediyordum. Her ikisi de, deniz kıyısında, kapılarıyla, kuleleriyle, tünelleriyle kocaman bir kale yapmak için beraberce harıl harıl çalışıyorlardı. Kale neredeyse tamamlanmışken , büyük bir dalga gelip kaleyi bozdu. Her şey, bir anda ıslak bir kum yığınına dönüşmüştü. Bütün uğraşlarının bir anda gözlerinin önünde yok olduğunu gören çocukların göz yaşlarına boğulmalarını bekliyordum. Ama çocuklar beni şaşırttı. Ağlamak yerine, ikisi de kalkıp el ele tutuştular ve gülerek kıyıdan biraz daha uzaklaşıp yeni bir kale yapmaya giriştiler.

Çocukların , o anda bana önemli bir ders öğrettiklerini fark ettim. Yaşamımızdaki her şey, yaratmak için üstünde çok zaman ve enerji sarf ettiğimiz her karmaşık yapı , aslında kumdan yapılmışlardır. Sadece başka insanlarla kurduğumuz ilişkiler ayakta sağlam kalabilir. Er ya da geç, bir dalga gelip, kurmak için yoğun çaba sarf ettiğimiz çalışmaları anında yıkabilir. Böyle bir durum karşısında, sadece yanında tutacak bir eli olan insan gülümseyebilir….

* Harvard Üniversitesi’nin mezunlar derneğinin NewYork’ta bir şubesi
varmış. Yüzlerce eski mezun öğlenleri gelip orada yemek yermiş.
Günlerden bir gün Harvard Üniversitesi rektörü NewYork’a işi düştüğünde
oraya yemek yemeye gelmiş. Tabii ki tanınmıyor.Kapıdan girmiş ve
vestiyerdeki yaşlı zenciye şapkasını, paltosunu ve şemsiyesini uzatmış.

Saygılı vestiyer memuru yaşlı zenci; şapka, şemsiye ve paltoyu almış,
bembeyaz dişlerini gösteren bir selam ve gülücük sarkıtarak, eşyaları
kabul etmiş, ama hiçbir fiş,bilet makbuz vermemiş.Rektör şaşırmış ama
bir şey dememiş. Nasıl olsa çıkarken bana yanlış giysileri verirler diye
düşünmüş, o zaman da zaten buranın müdürü benim ile beraber dışarıya
gelecek olduğu için, onu ikaz ederim ve fiş sistemini başlatırlar
yaklaşımına girmiş.

Gerçekten de mezunlar derneğinin müdürü onun yanına gelmiş, beraber
yemek yemişler, yemekten sonra da müdür rektörü kapıya kadar çıkartmış,
kapıda vestiyere gelmişler, rektör yaşlı zencinin önüne dikilip,
malzemelerini istemiş, zenci gene müthiş dişlerini gösteren gülücüğünü
saçarak vestiyerin arkasına geçmiş ve doğru şapka,doğru palto ve doğru
şemsiyeyi getirerek rektörün eline tutuşturmuş. Tabii rektör fena halde
bozulmuş. Çünkü doğru malzeme kendisine geri verilince itiraz senaryosu
çalışmıyor, nutuk atılamıyor, müdür ikaz edilemiyor.Duruma bozulan
rektör gene de kurcalamaya çalışmış.

– Bu şapka, şemsiye ve paltonun benim olduğunu nereden biliyorsunuz?
diye sorarak hırçınlanmış. Zenci gene dişlerini ve saygılı selamını
sarkıtarak;

– Bunların size ait olup olmadığını bilmiyorum efendim! demiş.

İşte şimdi yakaladım! diye aşka gelen rektör derhal saldırmış: O zaman
bunları neden bana verdiniz? Zenci bir kere daha gülücük ve diş dolu
selamını saygı ile vererek yinelemiş

– Çünkü onları bana siz vermiştiniz!

Diploma, apolet, unvan, uzmanlık falan filan hiçbiri önemli değil.
Hayatta başarı için gerekli olan basit ve sağlam bir mantıktır.

(45)