Menü

Japon Kalkınma Modeli

30 Ocak 2017 - Bilimsel Konular

Rekabetin globalleştiği, bilgi ve teknolojinin sınır tanımadan aktığı bir dünyada şirketlerin rekabette üstünlük sağlayabilecekleri tek konu insan kaynaklarıdır. Batı dünyasının uzun yıllar büyük bir gıpta ile izlediği ve adeta kara mizah örneği olarak bir Amerikalı tarafından gerçekleştirilmiş olan Japon Mucizesi, esas olarak beş temel ilkeye dayanmaktadır.
1. Çalışanlara zayıflıklarının üstesinden gelmek için yardımcı olmak,
2. İnsanları suçlamadan sorunu çözmek

3. Sürekli gelişim içinde olmak,
4. İnsanı bütün olarak tanımak ve kabul etmek,
5. Karar alırken uzlaşmayı sağlamak.
Japon Mucizesi diye adlandırılan süreç incelendiği zaman, bütün öğelerin insana bağlı olduğu açıkça ortadadır. Bu gücü harekete geçirmek ise önemli ölçüde liderlere bağlıdır. Gerçek liderler çalışan memnuniyetinin, çevre bilincinin ve sosyal sorumluluğun gelecekte üretkenliği ve verimliliği artıracağının bilincindedirler. Ayrıca şirketlerin sahip oldukları değer sistemi onlara pazarda varolan en üstün nitelikli insan gücünü istihdam etme şansını vermektedir.

Sağlam bir akıl ve ahlâk yapısına sahip olan Japonlar, baştan başa yıkılmış, ağır tazminatlar ödemeye mahkum edilmiş yurtlarını, yirmi beş yıl içinde dünyanın en zengin ve ileri ülkelerinden biri haline getirmeyi başarmışlardır.
Japonya’nın yakın tarihinde iki dönüm noktasından söz edilir. Birincisi 1800 yıllarında olan Meiji devrimi, ikincisi 2. Dünya savaşı.
Meiji dönemiyle, batıda gelişen teknoloji devrimini yakalamak için ilk sanayileşme hareketleri başlamış ve ikinci dünya savaşına kadar devam etmiştir. Şu bir gerçek ki, bu süreçte Japonya, batının kültür ve medeniyetini değil, bilim ve teknolojisini örnek almıştır. Ancak ikinci dünya savaşını kaybedince, Amerikan Askeri birlikleri tarafından işgal edilen ülkenin her tarafında Amerikan kışlaları kurulmuştur.
Amerika’ya karşı savaşı kaybeden Japonya için, artık bu ülkenin kültüründen etkilenmemek imkânsız hâle gelmiş, özellikle 1970’li yıllarda her tarafı Mcdonalds’lar 7Eleven Shop’lar kaplamıştır. Bu süreçte Japon dili de İngilizce’den giren yabancı sözcüklerle dolmuştur. Yine de Japonlara göre, Amerikan kültürü ve etkileri Japon kültürünü değiştirmemiş, sadece sosyal yaşantıdaki boşlukları doldurmuştur. Çünkü bütün bu gelişmelere karşı Japonlar, kendi kültürlerinden de asla taviz vermemişlerdir.
Peki, ama Japonya nasıl kalkınmıştır?
Bunu açıklarken sayısız kriter ele alınabilir, fakat temelinde incelediğimizde Japon kalkınması şöyle bir seyir izlemiştir:
İlk teknolojik gelişmelerin başladığı 1868 yılından 1912 yılına kadar batı malları ülkeye girmiş, özellikle askeri alanda teknoloji geliştirilmiştir. Bu dönemde, Japon deniz altıları ve gemilerinin kalitesi büyük gelişmeler kaydetmiştir. Birinci Dünya Savaşında İngiltere’nin yanında yer alan Japonya savaşı kazanmış, Asya’da güçlü bir orduya sahip devlet konumuna gelmiştir. İkinci dünya savaşına kadar yine askeri alandaki gelişme devam etmiş, Japonlar gemi ve denizaltı teknolojilerinde sağladıkları gelişmeyi, nükleer silah ve uçaklarda da göstermişler, İkinci dünya savaşında bu uçaklar Amerikalıların korkulu rüyası haline gelmiştir.
Japonya’nın bugünkü sivil teknolojik gelişmesi, temellerini bu tarihi dönemeçten alır. İkinci dünya savaşını kaybeden Japonya için ordu kurmak ve silahlanmak Amerika tarafından yasaklanmıştır. Zaten taş taş üstünde kalmayan ülkede bu askeri teknoloji sivil hayata taşınmış ve sivil şirketler, eski Japon ordu düzeninde örgütlenmeye başlamıştır. Günümüzdeki Japonya’nın yapısını işte bu şirketler oluşturmuştur. Mesela, bugünkü Mitsubishi, aslında Japon donanmasına gemi yapan bir kurum iken, sivilleşmeyle birlikte teknolojisini geliştirip satan bir şirket konumuna gelmiştir. Benzer bir örnek olan Nikon da aslında Japon ordusuna dürbün, denizaltı periskoplarını ve benzer teçhizatı sağlamaktaydı. Temelini askeri endüstriden alan ve bugün karşımıza marka olarak çıkan daha birçok Japon şirketi vardır.
Şirketlerdeki ikinci tür yapılaşma ise şöyle gelişmiştir:
Japonya’daki eski köyler bizim köylere benzer, halk arasında büyük birlik ve dayanışma vardır. Kalkınma sürecinde olan Japonya’da köylerin durumu içler acısıydı, askeri alanda gelişen teknoloji, sivil halka ve köylere bir katkı sağlamadığından, ilkel aletlerle zanaat yapılıyordu. İşte Japon endüstrisi bu işyerlerinde dünyaya gözlerini açtı. Son derece açıkgöz (ama dürüst) ve zeki ustalar, büyük endüstri ülkelerinin ürünlerini ithal edip bunları parçalarına ayırarak nasıl yapıldığına baktılar ve benzerlerini asıllarından çok daha fazla emek harcayarak meydana getirdiler.
Bizde asırlardır süregelmiş el sanayi, Avrupa mallarının ucuzluğu ve üstünlüğü karşısında çöküp giderken, Japonlar yeni karşılaştıkları ve öğrendikleri makine endüstrisini üretmeye dört elle sarıldılar. Kısa bir zamanda bu ilkel endüstri yuvalarında yapılan mallar, sırf el emeğinin ucuzluğu ve kârın azlığı yüzünden birçok ileri sanayi ülkesinde damping piyasası yapmayı başardı. O yıllarda Avrupa ve Amerika pazarlarında Japon malı bisikletler, oyuncaklar, türlü aletler akıl durduracak ucuzlukta satılıyordu
Japonları diğer Asya ülkelerinden ayıran nokta, bu ülkelerin genelde sömürge altındayken, Japonların ilk defa kendileri için çalışan bir ülke haline gelmesiydi. Kazançlar, yatırıma dönüşüyor ve halkın yaşam düzeyinde bir gelişme olmazken, her şey sanki sanayiinin kalkınmasına adanmış gibi ilerliyordu. Bunun doğal sonucu olarak da halk için daha fazla iş imkânı doğuyor ve işsizlik azalıyordu, ekonomide ise üretimin artmasıyla, ihracat – ithalat dengesi sağlanmaya başlamıştı. Japonlar üretmek zorundaydı, zira nüfus hızla artıyor ve zaten tarıma elverişli olmayan ülkede temel gıda ihtiyaçlarını karşılamak için dışa bağımlılık da artıyordu.
Bu süreç Japonlar için çok sıkıntılı ve sancılı olmuştur; zira her şey, çalışmak üzerine kurulmuştur. Ne var ki, bu kalkınma döneminde özel sektör, bilinçli devlet kurumu gibi davranmıştır. Bizdeki gibi vergi kaçırmayı, servet teşhirini ve çalışanların boğazından kesilmiş milyonları gösteriş için savurmayı marifet sayan bir zihniyet, Japon endüstrisinin genel kuralı olmamıştır. Köyden kalkınan Japon endüstrisi, kısa sürede bütün dünyada tanınan markalar haline gelmiştir. Honda, Toyota, Bridgestone, bunlara örnek olarak gösterilebilir.
Bu arada şu gerçeği de göz ardı etmemek gerekir: Japonlar millet olarak asırlar boyu dışarıdan karışıma uğramamış bir gen havuzuna sahiptirler. Diğer bir ifadeyle, değişik ırkların karışımı söz konusu değildir, bunun sosyal sonucu ise, aynı düşünce yapısını paylaşan, aynı şekilde davranan, bir toplumun var olmasıdır. Bu, netice olarak birlik, beraberlik, takım çalışması gibi kavramların gelişmesine sebep olurken aynı etnik, yani genetik yapıya sahip olan insanların arasında siyasi ve toplumsal uzlaşmanın hep var olması sonucunu doğurmuştur. Bir Japon Profesör, bu konudaki görüşünü şöyle dile getirmişti; “Japonlar kişisel olarak ‘ben’ diyemezler, onun yerine ‘biz’ derler, hep bir gruba ait olmak isterler. Bilim alanında büyük kişisel çalışma pek çıkmaz Japonlar arasından, onun yerine takım çalışmasının sonucu olan uygulamalı bilimler ve teknoloji açısından iyi çalışmalar söz konusudur.”
Bu nedenle, Japonya’da temel bilimler, fizik, kimya, biyoloji alanında Nobel ödüllü çok az sayıda çalışma varken, teknoloji harikası çalışmalar batıyı da geride bırakmaktadır.
Japonya’nın Kalkınma Modeli
Japonya’nın 1800’lerin son yıllarından itibaren planlı ve programlı bir şekilde değişik dönemlerde uyguladığı kalkınma stratejisinin kaba özelliklerini şu şekilde toparlamak mümkündür: Öncelikle tüketimi kısıcı politikalar uygulanırken, sosyal güvenlik ve sosyal alt yapı ihmal edilmiştir. Devlet yatırımları ve özel sektör yatırımlarına destek önemli rol oynamıştır. Doğrudan verimli olan makine yatırımlarına öncelik verilmiş ve yatırımlar için gerekli olan fonlar başlangıçta toprak ve tarım reformu ile tarımdaki fedakârlıklarla temin edilmiştir. Daha sonraları ise tüketimi kısıcı politikaların da etkisi ile yüksek tasarruf oranı sağlanmış ve bu sayede özel finans kurumları yeterli miktarda fonu yatırımlara yönlendirebilmişlerdir. Eğitime büyük fon ayrılmış, böylece yetişmiş işgücü artırılırken işgücünün arz elastikiyeti sağlanmıştır. Sosyal barış ve uygulanan kalkınma politikalarına halkın desteği, milli sorunlarda birlik yanında, grup halinde disiplinli ve sonsuz bir irade gücü ile çalışmanın toplumsal özellik haline getirilmesi sayesinde sağlanmıştır.
Japonya’nın kalkınması incelendiğinde şu dönemlere ayrıldığı görülür
1. Geçiş Dönemi (1868-1885)
2. Modern Ekonomik Gelişmenin Başlaması (1886-1905)
3. Yapısal Oluşum Dönemi (1905-1930)
4. Politik Olaylar Dönemi (1930-1953)
5. Yeniden Doğuş Dönemi 1953 yılından Sonrası
Takım ruhu ve ben yerine bizlerle hareket etme, Japonya’ya bu gün dünyanın süper devleti olma onurunu vermiştir. Hem kendi öz kültürlerine sıkı sıkıya bağlı, ahlak erozyonundan uzak, aile yapısı bozulmadan. Bu gün kıt kaynaklarla olmaz denecek teknolojik başarılara imza atan Japon Halkı, Türkiye’ye de güzel bir örnek olmalı.

(457)