Yüzyılın başından beri bilim adamları Mayalar´ın kim olduklarını, nasıl yaşadıklarını, ve uygarlıklarının bir anda neden yok
olduğunu araştırıyorlar. Bu garip uygarlık MS 300´lerde dünyanın en gelişmiş uygarlığıydı ama dünyanın güneşin çevresinde
365 günde döndüğünü dahi bilen Mayalar tarihin en kanlı kasaplarıydılar ve yemeklerini dahi yarım bırakarak birden yok
oldular. Bilim Mayalar´ın bilimi ve kültürü vardı, onlara bu bilgiyi kim öğretmişti?
Guetamala ormanlarındaki, kan kırmızı rengindeki piramidin önünde, büyük bir kalabalık saatlerdir ayakta bekliyordu. Kimse
kıpırdamıyordu; tüm gözler, piramidin doruğundaki ataların bilgileriyle dolu süslü kafatasındaydı. Kalabalık kralın
hareketlerini göremiyor fakat dinsel bir ayin olduğunu anlayabiliyordu. Kral yanardağda oluşan keskin taşları alıp penisini
delecek ve sonra yaranın üstünü bir iple bağlayıp; kanın ağaç kabuğundan yapılmış kaba akmasını sağlayacaktı. Daha sonra
bunu alıp, bir ateş yakacak, bu ateşten yükselen duman aracılığıyla iblisle konuşacaktı. Ve Kral, ortaya çıktı peştemalinin
altından kanlı elini göstererek, atalarının mesajını daha öncelerde de olduğu gibi yine haykırdı; ”Savaş için hazırlanın”
Kalabalık, neşe içinde tekrarladı. Artık kan dökme zamanı başlamıştı.
Savaş, onların yaşamıydı…
Mayalar kimdi? İnanılmaz büyüklükteki piramitleri Amerika’nın ortasına inşa eden ve sonra birdenbire terkedip kaybolan bu
insanlar kimdiler? Neden o garip dinsel kurallara inanıyorlardı? Bu sorular bugüne kadar sayısız bilim adamının zihnini
kurcaladı.150 yıl geçtikten sonra Maya’lar daha anlaşılır olmaya başladılar. Artık, Maya’ların MS. 250-900 arasında
yaşadıklarını, dönemlerinin en gelişmiş yazı sistemini bulduklarını, matematikle ilgilendiklerini , astrolojik takvimler
oluşturduklarını ve piramitler inşaa ettiklerini biliyoruz. Bugüne örnek olacak mimari örnekler bulundu. İnşaatlarını,
yağmur ormanlarına zarar vermemek için belli zamanlarda yapıyorlardı. Mayalar doğallığın bozulmaması için bize iyi bir ders
vermişlerdir, Güney Belize’nin orman kaplı dağlarında; yeni bulunan dört Maya kenti gösteriyor ki; Maya’lar buralarda
yaşamaktan kaçınmışlardı, işte buraları 900’lü yıllarda yokolan Maya’ların toplumsal yaşamları hakkında henüz çözülememiş
bir çok soruya ışık tutacaklardı. ”National Geographic” yazarlarından arkeolog George Stuart; ”Her sabah uyandığımda
Maya’lar hakkında ne kadar az şey bildiğimizi düşünüyorum, bu tropik iklimde nasıl yaşadıklarının %1 ini ancak biliyoruz”
diyordu. Kısıtlı imkanlara rağmen, arkeologlar, sanat tarihçileri, yazıt uzmanları, antropologlar, coğrafyacılar, ve dil
uzmanları yıllardır Maya’ların peşinde. Ortada, Mayamanik bir durum var; Tennesse Üniversitesi arkeologlarından Arthur
Demarest son 4 yıldır Kuzey Guetemala’da Maya kenti Dos Pilas’ı inceliyor. Demarest´e göre ormanın içinde kayıp kentler var;
buralarda çözümlenemeyen yazıtlar bulunuyor ve bu yazıtlar Maya’ların ani yok oluşunu açıklayabilir. Ortaya çıkan bilgi
patlaması, şiddetli tartışmalar yarattı. Herkes kimin kuramının doğru olduğunu tartışıyor. Yine de uzmanlar bir görüş
üzerinde fikir birliğine vardılar; savaş, Maya halkının oluşmasında ve yaşamında kilit noktaydı.
Maya kentleri yaşamak için değil miydi?
Maya’ların spordan dine kadar her konuda işkence ve kurban törenleri düzenliyorlardı. Meksikalı Antropolojist Carlos
Navarette “Bu, Mayayla ilgilenenleri şok edecek bir iddiadır” diyor. Klasik Maya Kültürü’nün oluşmaya başladığı MS 250´den
sonraki yüz yıllarda, küçük çatışmalardan, büyük savaşlara dönüşen kabile çekişmeleri, görkemli kentlerin hayalet kasabalara
dönüşmesine neden oldu. İlk batılı araştırmacılar olan Stephens ve Latherwood, büyüleyici diye tanımladıkları Copan,
Palenque, Uxmal ve diğerleri hakkında kitaplar yazmaya başladılar. Stephens’in yazdığı başarılı kitaptan sonra onu,
Catherwood ve diğer yazarlar takip etti. Sonraki yarım yüzyılda Popol Vuh (Mayaları anlatan kutsal kitap) ve “Relacion de
las Cosas de Yucatan” adlı kitaplar yayımlandı. 16. yüzyıldan sonra piskopos Diego de Landa, Maya kültürüne karşı İspanyol
zaferlerini anlatan bir kitap yazmıştı. 1890’larda ise, İngiliz araştırmacı Alfred Maudslay değişik kaynaklardan derleyerek,
Maya kentlerinin mimarisini anlatan bir kataloğu oluşturdu. Tüm bilgiler, 19. Yüzyıl bilginlerini hiyeroglif yazılarını
yorumlamaya, Mayaların tarihini yeniden incelemeye ve bu toplumun neden yok olduğunu araştırmaya itti. 20. yüzyılın ilk
yarısında daha çok kazılar ve kataloglar yapıldı ama hala ortaya ciddi bir şey çıkmamıştı. 1950’lerde Carnegie
Enstütüsü’nden J. Eric Thompson ve Slyvanus Morley, bölgeyi incelemeye aldılar onlara göre bulunan kentler, yaşamak için
değil dinsel ayinler için yapılmıştı. Yazıtlarda astronomi ve takvim çalışmaları yer alıyor fakat tarihi olaylar, çiftçilik
yöntemleri ve tarımdan bahsedilmiyordu. Böylece bu mekanların sadece özel durumlar ve çalışmalar için yapıldığı
kanıtlanıyordu. Morley ve Thompson; Mayaların yok oluşlarına ait bilgileri antik kentlerden elde edemeyeceklerini
düşünüyorlardı. Çağdaş bilginler ise, daha iddialı ve umutludur ama modern teknoloji gibi bir de avantajları var; radyo
karbon testi gibi… Dos Pilos’ta çalışan Arthur Demarest MS. 761’den önce ve sonra olarak Mayaların tarihçesini iki bölüme
ayırdı. 761’den önce savaşlar düzenliydi; kabileleri tek bir yönetim altında toplamak için yapılırdı. Ama 761’den sonra
savaşlar; kabile üstünlüğüne ve malların yağmalanmasına dayanmaya başladı. O yıl, Dos Pilos Kralı kabilelere dur demek için
savaş açtı ama Tamarindito’da yakalanarak kurban edildi. Demarest’e göre; bu dönemden sonra ortaya çıkan soylu kanun
yapıcıları, çıkar uğruna birbirlerini yemeye başladılar ve güçleri çok arttı. Böylece sivil iç savaş başladı; işte bu da
Mayaların sonu oldu ve buna benzer olaylar başka bölgelerde de yaşandı.
Susuzluk ve nüfus patlaması kuramları;
Florida Üniversitesi arkeologlarından Arlene ve Diana Chase’e göre Belize’de yaptıkları araştırmaların sonucunda, kabile
savaşları Mayaların sonunu hazırlamıştı. Bu iki arkeolog, kazılarda binalar üzerinde hasarlar tespit etmişler ve gömülmemiş
bir çocuk iskeletiyle, silahlar bulmuşlardı. Bir çok uzman yok oluşun nedenini savaşlara bağlarken, başkaları bunun tüm
hikaye olmadığını düşünüyorlar. Diğer neden; yağmur ormanının ekolojik dengesindeki ani bir bozukluk olabilirdi. Arizona
Üniversitesi arkeoloğu Patrick Culbert; “Yeraltı çalışmalarından anladığımıza göre, neredeyse orman tamamen yok olmuş”
diyordu.Su sıkıntısı, yok oluşlarında rol oynamış olabilirdi. Cincinnati Üniversitesi arkeologlarından Vernon Searborugh
ise, Tikal’deki kazısında gelişmiş kanalizasyon sistemleri buldu. Yılın 4 ayı yağmurlu bir bölgede yaşayan bu insanların ani
bir susuzluğa uğramaları gerçekten yok oluş nedeni olabilirdi. Bir başka neden nüfus patlaması olabilir, yirmi kentten
toplanan verilerden anlaşıldığına göre km kareye 200 insan düşüyordu. Culbert’e göre; endüstrisi olmayan bir toplumda nüfus
bir sorun olabilir. Araştırmacılar, kazılarda, iyi gelişmemiş çocuk iskeletleri buldular, bu da yetersiz beslenmenin
göstergesiydi. Yine Culbert, böyle karmaşık ve kalabalık bir toplumun çöküş nedeninin; savaş, çılgın bir kral, açlık ya da
susuzluk olabileceğini düşünüyor ve ekliyor “Böyle bir toplumun çöküşü için milyonlarca neden söylenebilir.” .
Takvimi ve diş dolgusunu bilen insanlar;
Bu çöküşten çıkarılacak ders nedir? Birçok uzman, çevreci mesajlar veriyorlar; Culbert; “Nüfus patlaması, ekolojik rengeyi
bozdu ve milyonlarca insan öldü.” diyor. National Geographic dergisi yazarı George Stuart; bu fikre katılıyor ve bu
bilgilerin günümüz dünyasının sorunlarını yeterince çözemese bile önemli uyarılarda bulunduğunu düşünüyor. Ona göre en
önemli mesaj, yağmur ormanlarını kesmemek ama diğerleri bundan pek emin değil. Hiyeroglif uzmanı Stephen Houston de,
Mayalardan daha pek çok ders alınacağı düşüncesinde; ”Çok farklı bir toplumdular ve onları bir arada tutan çok başka bir
şeydi”. Arkeologlar, Mayaların gerçekten farklı bir toplum olduğunu, onların günlük yaşamlarından çıkarıyorlar. Mezarlarda
bulunanlar, gömütler, alelade evlerin mimarisi ve bulunan duvar resimleri; ortalama bir Maya gününün nasıl geçtiğini bizlere
gösteriyor. 5-7 kişiden oluşan tipik bir Maya ailesi kahvaltıda sıcak çukulata, yeterince zengin değillerse haşlanmış mısır
ve şeker kamışı yiyorlardı ve “atole”denilen bir içki içiyorlardı. Genelde evler tek odalı ve çamur sıvalıydı. Büyük
olasılıkla gün içinde mısır, bezelye, tavşan ve hindi yiyorlardı. Hasat mevsimi erkekler tarlalarda çalışırken, kadınlar
evde yemek pişiriyorlardı. Günün sonunda tüm aile evde toplanıyor ve evin reisi küçük bir dini ayinle atalara dua ediyordu.
Zamanlarını sadece tarımla geçirmiyorlar, piramitler ve tapınaklar inşa ediyorlardı. Genelde düğün törenlerine ve
kutlamalara katılıp, astrolojik ve takvimsel çalışmalara katılıyorlardı. Böyle zamanlarda kral kurbanlar kesiyor ve top
oyunları düzenliyordu. Kaybedenler piramide asılıyor ya da kurban ediliyordu.
Çiftçiler bu günler için yemek hazırlayıp, standlar açıyorlardı. Mayalar´ın gelişmiş bir estetik anlayışı vardı. Yale
Üniversitesi antropoloğu Michael Coe “Mayalar” adlı kitabında; ”Aileler çocuklarının burunlarına onların gücünü artırıcı
süsler takarlardı” diye yazıyor. Mayalar aynı zamanda bebeklerin iskeletlerine şekil vermek amacıyla onları sararlar ve koni
şeklinde bir şapka takarlardı. Belki de günümüzün beşik ve kundak alışkanlığı onlardan miras kalmıştır. Bazı araştırmacılar,
bu şekildeki kafataslarının bu alışkanlığın sonucu olduğunu ileri sürüyorlar. Mayalar dişlerini bazen “T” şeklinde bazen de
delerek doldururlardı (anestezi yapıp yapmadıkları kesin değil). Dişlerini çoğunlukla değerli taşlarla en çok da yeşimle
kaplarlardı. Coe’ya göre; genç erkekler evlenene kadar kendilerini siyaha boyuyorlar daha sonra ise değişik dövmelerle
süsleniyorlardı. Bu bilgiler sadece bulunan nesnelerden değil geride bıraktıkları hiyerogliflerden de öğrenildi.
“Birden beyin kanallarım açıldı…”
Maya yazıtları, çeşit ilgi alanları oluşturdu. Güney Alabama Üniversitesi sanat öğretmeni Linda Schele eski yazıtlar
konusunda birdenbire ortaya çıkan ilginç bir örnektir. 1970 yılında Meksika ziyaretinde, Palenk konferansında Schele; 7.
Yüzyıl başlarından 8 Yüzyıl sonlarına kadar yaşayan yasa yapıcıların kanunlarını 2.5 saat süren bir konuşmada açıkladı ve
bunlar doğruydu. Bu nasıl olmuştu? Çünkü Schele bir amatördü; Profesyoneller kabartmaların açıklamasının bir çeşit içgüdüye
ve sezgiye bağlı olduğunu söylüyorlar. Verilen yazı sistemine uyularak çözülmüş olabileceğini de ekliyorlar. Linda Schele;
“Aydınlanma dakikaları kariyerimin dönüm noktasıydı. Birden beyin kanallarım açıldıve herşey yerli yerine oturdu” diye
anlatıyor. Bu olaydan sonra, bir çeşit dil çözüm devrimi başladı. Bölge genç tarihi yazıt uzmanları ile doldu. 34 yaşındaki
Stephen Houston ile 28 yaşındaki David Stuart’da bunlara dahildi. Kariyerlerine çok küçük yaşlarda başlamışlardı. Maya
arkeoloğu George Stuart’ın oğlu ilk Maya gezintisini 3 yaşındayken yapmıştı ve 1984’de 18 yaşındayken çözdüğü bir Maya
grafiğiyle, Mac Arthur Derneği tarafından en genç yazı çözücüsü ve dahi ilan edildi. Stuart’ın sonraki projesi şimdiye kadar
çözülmüş tüm Maya yazıtlarını inceleyen bir katalog yapmak. Neredeyse yüzyıllık bir çalışma bu ve genç Stuart; ”Bu çalışma
benden sonra da aranan bir kaynak olacak” diyor.
Bir uygarlığın umutsuzluğu ;
Bir çok örnekte görüldüğü gibi kabartmalarda propaganda da var; düşünün, Körfez Savaşı’ını anlamak için Saddam’ın
konuşmalarının duvarlara yazıldığını… Arlen Chase; Mayalar´ın politik ve sosyal yaşamlarını çözmek için bu yazıtları
okumanın yeterli olduğunu, arkeolojinin bunların sağlamak için gerekli olduğunu ifade ediyor. Houston ise, yazıtların
propaganda ile dolu olduğunu ama yine de bir toplumu anlamak için yararlı olduğunu söylüyor. Maya yazıtlarını deşifre etme
üzerindeki tartışmalar sürüyor, ve hiçbir zaman nihai çözüm bulunmayacak. Çünkü yeni bulgular farklı bakış açıları
getiriyor. Chase’in araştırmalarına dayanarak söylenebilir ki, Mayalar orta sınıf bir toplumdular. Mezar kazıları, yaşam
tarzlarının, bilimsel yönleri kadar gelişmediğini gösteriyor. Kimyasal toprak araştırmaları, iskelet incelemeleri bize
onların hastalıklarını, tarım yöntemlerini hatta iklim koşullarını bile gösteriyor. Birçok araştırmacı ve bilim adamı hala
Mayalar´ın yokoluş gizeminin peşinde. David Freidel, Mayalar´ın tarihte eşine az rastlanan bir umutsuzluğa düşmüş oldukları
görüşünde; ona göre, geçmişe bakıldığında Mayalar´ın ulaştığı bilimsel ve toplumsal düzeyin nedeni, hayalgücü ve reel
eylemin dışındadır çünkü onlar yaşamı anlamlı kılmak istiyorlardı. Mayalar´ın birden yokoluş nedeni veya nedenleri hala
bilinmiyor, dev bir uygarlık nasıl ve neden kayboldu? Uxmal´da yarısı yenmiş yemek tabakları hala durmaktadır; kimden ya da
neden kaçtılar ve en önemlisi şu anda onların kalıntıları nerede?
Meksika’daki tur rehberleri bir öykü anlatırlar. Bir turist, korku içinde piramitlere bakar ve rehbere dönüp; ”Bu binaların
hepsi çok güzel, fakat tüm insanlar nereye gitti?” der. Rehber kafasını alaycı bir şekilde sallayarak cevap verir; “Şu anda
bir Maya ile konuşuyorsun, bizler hala buradayız hiç bir zaman burayı terk etmedik. Yaşanan karmaşa,Maya bilmecesinin
kalbindedir. Bilim adamları binlerce yıl öncesindeki Maya İmparatorluğu´nu araştırırlarken bugün Guatemala çevresinde
1.200.000, Belize çevresinde ise, 5.000.000 Maya insanı yaşıyor. Etnik olarak, onlar dünyanın en gelişkin imparatorluğunu,
Orta Amerika’da kurmuş insanların soyundan geliyorlar. Maya kalıntılarını gezmeye gelen birçok turist Orta Amerika’da eski
Mayaların torunlarının yaşadığını öğrenseler şoka girerlerdi. Yüzyıllardır olagelen kültür etkilenmesinden sonra Orta
Amerika’da Mayaların torunları yeni bir kültür yaratarak yaşamlarını sürdürüyorlar. Orta Amerika’da yaşayan Mayaların
torunları şimdi sadece gelen ziyaretçiler için atalarının kıyafetlerini giyiyorlar. 1992´de Orta Amerika’nın yerlileri olan
Maya halkına karşı Meksika devleti tarafından zulmedildi, yapılanlar, insan haklarına aykırıydı.1990’daki toprak kavgasında
11 kişi, bundan iki yıl önce de Maya halkından 100 kişi yakalanmış ve işkence edilmişti. 30 saat boyunca hiç bir tıbbi
müdahale olmadan aç bırakıldılar ve Mayalar, 140.000 Guetamalalıyı öldürecek gerilla savaşına başladılar. Hükümet onların
köylerini yaktı.16.yy’da İspanyol istilası sırasında birçok yerli, dini inançlarından uzaklaştırılmışlardı. Kabartmalar
yıkılmış, dini inançlarına ait olan herşey misyonerler tarafından harap edilmişti. Yeni koloniler kurmak için köle gibi
çalıştırıldılar. 400 yıl boyunca İspanyollar tarafından ezildikten sonra Meksikalılar tarafından işgale uğradılar ve hala
öyleler… Bugün Meksika Hükümeti, insan hakları adına Mayalara eşit şans tanıyacaklarını açıklamasına rağmen; Mayalar hala
sosyo ekonomik sıranın en altındalar. Chipas’ta 9 tane yerli dili konuşuluyor ve Mek
(145)