Menü

12.Gezegen Marduk

30 Ocak 2017 - Güncel

Zecharia Sitchin. Mezopotamya’daki bütün kazı alanlarında bulunmuş, binlerce eski tabletin derlenip okunmasına ve tercümesine olağanüstü destek vermiş, bütün Batı dillerinin yanı sıra antik dillerin neredeyse hepsini çok iyi bilen bu büyük usta, “12. Gezegen” adını verdiği kitabıyla bilim gündemine bomba gibi düştü.

Sitchin bir bilim adamıydı ve dünyanın her yerinde akademik çevrelerde sevgi ve saygıyla anılıyordu. Dahası, yaşamının otuz yılını Mezopotamya uygarlıklarına ait çivi yazısı tabletlerin derlenip okunmasına ve deşifre edilmesine vermişti. Bugün, altı kitaptan oluşan “Earth Chronicles” (Dünya Güncesi) dizisiyle, ortalığı sarsmaya devam ediyor.

Bundan 450.000 yıl önce, “Nibiru” (planet X) ya da “Marduk” adlı bir gezegenden, bir grup ziyaretçi gelmişti dünyamıza. Nibiru, Pluton’un dışından elips bir yörüngeyle güneş sistemimize bağlı olan “12. Gezegen”di. (Sümerler Güneş ve Ay’ı da sayıyorlardı.) Yörüngesini tamamlaması yaklaşık 3600 yıl sürüyordu ve bu büyük turun önemli bir bölümünü dünyanın çok uzağında geçiriyordu Nibiru. Sümerlerin büyük tanrısı Anu, aslında bu federasyonun başkanıydı ve onun tarafından dünyamıza bazı mineraller almak üzere yollanmış olan ekibe de “Annunaki” deniyordu.

Astronomlar, güneş sisteminde, Pluton’un dışında, oldukça uzun yörüngeli bir gezegenin varlığından şüpheleniyor ve bu doğrultuda araştırmalar yapıyorlar. “Planet X” adı verilen bu araştırma misyonu içinde, Sümer metinlerinindeki bilgilerin doğruluğunun kanıtlanmak üzere olduğunu söyleyenler de var, böyle bir ize hala rastlanmadığını belirtenler de. Ama gezegenin dünya yakınına bir dahaki geliş tarihinin aşağı yukarı 2013 yılına rastlayacağı tezi dikkate alınınca…

Bunu Mayalarla ilişkilendirecek olursak. Şaşırtıcı bir astronomi bilgisiyle yalnızca Güneş, Ay ve Venüs gibi “birincil” gök cisimlerinin değil, neredeyse bütün önemli uzak yıldızların bile hareketlerini gözlemlemişlerdi bu insanlar.

Zamanı ölçmede en hassas hesaplara ulaşmak için, farklı döngülerden yararlanmışlardı. Bunların ilki, “kutsal takvim” olarak bilinen ve 20’şer günlük 13 aydan oluşan “Tzolkin” (Gün Sayımı) denen döngüdür. Bu döngü, 13 rakam ve 20 ismin oluşturduğu kombinasyonları içerir ve 260 günlük sürecin bitiş günü “13 Ahau”dur.

“Haab” adını taşıyan bir ikinci takvim, bugün bizim kullandığımız güneş takviminin çok benzeridir ve yine 20’şer günlük 18 aydan oluşur. “Uinal” olarak adlandırılan bu 20 günlük ayların toplamı 360 gün yapar ve Maya zaman ölçümünde buna “tun” adı verilir. Normal güneş yılı için gerekli olan 5 artık gün, 5 tanrının adıyla “tun”a eklenir (aynı Mısır ve Sümer’de olduğu gibi!)

Aynı “sıfır noktası”nda iki takvim de başladığında, daha ilk döngüden itibaren ritmlerinin tutmayacağı ortadadır. Her iki döngünün gün sayıları ancak 52 güneş yılı sonra eşitlenir. Tzolkin ile Haab’ın bitişleri aynı güne denk gelir yani, Tzolkin’e göre 13 Ahau gününde, Haab da sona ermiştir. Mayalar, bu günü ilginç bir şekilde, fazlasıyla önemserler. Her 52 yıllık dönem sonu, onlar için “dünyanın sona erebileceği” bir kıyamet kabusuna eşittir.

Mayaların zaman ölçümleri, Tzolkin ve Haab kombinasyonuyla bitmez. Sürekli olarak 20 ve 13 rakamlarının çarpımlarını kullanarak daha büyük birimlere ulaştıkları, değil insanlar için, toplumlar, devletler için bile “astronomik” ölçüde uzun süreçleri ve döngüleri hesaplamışlardır. Haab’ın ana parçası, 20 günlük 18 aydan oluşan bir süreçtir. Bu 360 günlük “yıl” (Haab buna 5 artık gün eklenerek elde edilir), Maya hesap sisteminde “tun” adını alır. Bir üst birim, 20 “tun”dan oluşan yeni bir ölçüdür ve “katun” ismiyle sistemde yerini alır. Dolayısıyla bir katun, 20 tun, aynı zamanda da 7200 güne “kin” eşittir. Mayaların zaman ölçümleri, bununla da bitmez: 20 katun, yani 400 tun ya da 144.000 günden oluşan “kritik” bir birim daha kullanırlar: “Baktun”. Doğaldır ki bu denli uzun bir süre günlük pratik kullanımlar için değil, daha yüce ve “ilahi” hesaplar için gerekmiştir Mayalara.

İşte Mayaların efsanevi “Long Count” yani “Uzun Sayım” dedikleri süreç, 13 Baktun’a eşittir (1.872.000 gün = 5125,36 güneş yılı).

Tarım ve günlük işler için Haab’dan ve kısmen Tzolkin’den yararlanan Mayalar, tarihin neresinde durduklarını anlamak için Uzun Sayım’a da bakar ve onun günlerini kaydederler.

Örnek: Bir günü, baktun,katun,tun,uinal ve kin’den oluşan 5 haneli bir “tarih” olarak yazmışlardır. Sözgelimi “11.2.5.1.4” gibi bir tarih, Maya Uzun Sayım esasına göre “11 baktun, 2 katun, 5 tun, 1 uinal ve 4 kin” demektir ve 721.107 güne, yaklaşık olarak 4381 yıla eşittir. (11 x 144.000 + 2 x 7200 + 5 x 360 + 1 x 20 + 4= 1600224. Bu sayıyı bir güneş yılına denk gelen 365,242 güne bölersek, 4381,27 sayısını elde ederiz.) Buda yaklaşık olarak M.S. 1267 yılına denk gelir.

Maya tarihinde “başlangıcı” olarak belirlenmiş noktayı bilmezsek, yukarıdaki hesabı yapamayız. Bizim takvim sistemimize göre bu an, İsa’nın doğduğu varsayılan yıldır. Gregoryen takvimimizde biz bu yılı “0” olarak kabul eder ve öncesini, sonrasını buna göre hesaplarız. Mayalarda da bu tarihin başlangıcı 0.0.0.0.0 günü olmalıdır; yani herşeyin başlangıç noktası. Eğer bu tarihin, bizim takvimimize göre hangi güne denk geldiğini bilmezsek, Maya Uzun Sayım’ındaki hesapların da bizler için hiçbir anlamı yoktur.

Arkeolojik bulgular ve Karbon-14 yöntemi yardımıyla yapım tarihi bizim takvimimize göre büyük bir kesinlikle belirlenen birkaç tapınakta (İzapa, Chichen Itza ve Monte Alban’da) Maya rahiplerinin, yapılış tarihini belgeleyen Uzun Sayım tarihleri de bulunmuş ve basit bir hesap işlemiyle içinde bulunduğumuz devrenin başlangıç tarihi, yani Maya notasyonuna göre 0.0.0.0.0 günü de belirlenebilmiştir.

Yanılma payıyla birlikte tarih, İ.Ö 3114 yılının yaz aylarına denk gelir.

Maya kozmogonisine göre, dünyanın geçmişi, 13 Baktun’luk (aşağı yukarı 5125 yıl) devrelerden oluşur ve bunların her birinin bitimi, dünya için radikal değişimler ve büyük yenilikler içerir. İçinde bulunduğumuz devre, Mayalara göre beşinci ve son devredir ve 13.0.0.0.0 tarihinde son bulacaktır. Bizim takvimimize göre sözü edilen bu tarih, 21 Aralık 2012’ye denk gelmektedir. Mayalara göre dönemin bitişini işaretleyen 13 Baktun, yani 13.0.0.0.0 günü belirttiğimiz gibi 2012 yılının 21 Aralık tarihine, yani astronomik anlamda “Kış gündönümüne” (Güneş’in en güneyden, Oğlak Dönencesi hizasından doğduğu, yılın en kısa günü) rastlar. Oldukça yaklaşmış bulunduğumuz bu tarihin, astronomi uzmanlarınca yapılmış analizi de son derece çarpıcı sonuçlar sergiliyor.

Yıllardır bu konuyla ilgili çalışan Amerikalı araştırmacı John Major Jenkins, 1997 yılında yayımladığı “Maya Cosmogenesis 2012” adlı kitabında, 13.0.0.0.0 gününün bir analizini sunuyor meraklı okurlara. Jenkins’e göre 21 Aralık 2012’de gökyüzünde oluşan astronomik konumlar, oldukça sıradışı birleşmelere işaret ediyor. Bunların en önemlisi, gezegenlerin ve Ay’ın üzerinde hareket ettiği, “Ekliptik” olarak adlandırdığımız “tutulum çemberi”nin, tam 21 Aralık günü Samanyolu’nun dünyadan görülen sınırıyla kesişmesi. Bu kesişmenin, modern astronomik ölçümlere göre “galaksimizin merkezi” olduğu belirlenen “karanlık nokta”da (karadelik olduğun dair sağlam kanıtlar bulundu.) gerçekleşmesi, bu tarihi daha da ilginç kılıyor. Ama daha ilginci, 21 Aralık günü Güneş’in de tam “gündönümü” sırasında bu noktayla aynı hizaya gelmesi. Astronomik deyişle “Gündönümü Güneşi”, Ekliptik ile Samanyolu kuşağının “galaksi merkezi” olduğu belirlenen noktayla aynı hizada kesiştiği koordinata yerleşiyor.

Bu birleşim, Mayalara göre, “Güneşler” olarak adlandırdıkları devrelerin beşincisinin noktalandığı anı belirlemekte. O tarihe ilişkin beklentilerinin ne olduğunu tam olarak bilmiyoruz. Ama her Güneş’in, yani her dönemin bitişinde olduğu gibi, “5. Güneş”in bitiminde de olağanüstü gelişmeler ve büyük bir yenilenme bekledikleri açık. Bir “çarpı” işareti şeklindeki bu birleşim, Maya kozmolojisinde “Kutsal Ağaç” ya da “Yaşam Ağacı” olarak adlandırılıyor. (Bütün kutsal kitaplardaki “Yaşam Ağacı” mitini anımsayınız.) Ağacın iki ekseninin kesişme noktası da, yukarıda da belirttiğimiz gibi bu noktayla aynı hizada. Mayalar, Samanyolu kuşağının göbeğindeki bu esrarengiz siyah alanın, çok önemli olduğunu düşünmüşler. İnsan dahil, bütün yaşam unsurları o noktadan doğuyor ve evrene yayılıyor onlara göre. 21 Aralık 2012 günü de, galaksinin merkezini işaretleyen bu noktadan, dünyadaki bütün yaşamı etkileyecek bir kapının açılacağını düşünüyorlar. İşin en ilginci ta 2500 yıl önce heyecanla bekliyor olmaları!

Maya düşüncesinde Uzun Sayım döneminin bitimi; aynı zamanda en çok saygı duydukları tanrılarının geri dönüş gününe ilişkin çağrışımlara da sahip. Neredeyse bütün tapınaklara damgasını vuran Kukulkan, uzun yıllar önce “Tekrar geleceğim” diyerek Maya yurdundan ayrılmış. Simgesi “tüylü yılan” olan bu bilge tanrı, Mayalara göre onlara her şeyi öğreten ilahi bir figür. Efsaneler, Kukulkan’ın Doğu ufkunda belirip, denizden geldiğini söylüyor. Atalarına dokumacılıktan tarıma, astronomiden mühendisliğe dek birçok şey öğreten bu “tanrı”nın fiziksel özellikleri ise, Mayaların tasvirine göre, Mayaların aksine, beyaz tenli, açık renk gözlü, açık renk saçlı, uzun boylu bir tanrı. Elinde de sürekli bir asa taşıyor.

Bu dönemde Mayaların daha hiçbir “beyaz adam” ile karşılaşmamış olduğu düşünüldüğünde, bu tanımlama oldukça ilginç geliyor insana. Üstelik, Kukulkan’ın uzun bir de sakalı var – Mayalarda hiç olmayan bir şey bu, çünkü genetik olarak sakalları çıkmıyor!

Benzerlikler, Güney Amerika’ya, And Dağları dolaylarına bakıldığında da farkediliyor. ortaya çıkıyor. İnkalar ve Keçua kabileleriyle birlikteyiz ve onların mitlerinde de açık renk tenli, sakallı, elinde asa taşıyan bir beyaz tanrıya rastlıyoruz, Viracocha. Kukulkan’a yükenen nitelikler, Viracocha için de geçerli. İnkalar ve Keçualar tarımı, yıldız bilimini, yazıyı, matematiği öğretmiş. Ve yine bir gün, geri geleceği sözünü vererek uzaklaşıp gitmiş.

Dil bilimci ve araştırmacı Zecharia Sitchin’e göre, Kukulkan ve Viracocha aynı kişilik. Ama Sitchin’in teorisinin farkı, bu iki karakterin Mezopotamya’da bir başka tanrıyla da özdeş olduğunu vurgulaması. “Earth Chronicles” serisinin beşinci kitabı olan “Zamanın Başlangıcı”, Orta ve Güney Amerika’ya bu bilgileri taşıyan “beyaz tanrı”nın, Mısır’ın ünlü bilgelik tanrısı Thoth olduğunu söylüyor. Sitchin’e göre, Sümer’in büyük tanrılarından Enki’nin ortanca oğlu, Mısırlı Thoth’un ta kendisi. Mısır’da “Ptah” adıyla biliniyor ve “Büyük Mimar” olarak anılıyor Enki. Büyük oğlu Marduk’sa, Nil vadisindeki uygarlığa sahip çıkan ünlü Ra ile aynı kişi. Sitchin, iki kardeş arasındaki sürtüşme sonucu Ra’nın Thoth’u sürgüne yolladığını; bu duyarlı bilge tanrının da okyanusu aşarak Olmec ve İnkalara yeni bir uygarlığın temellerini oluşturmalarında yardım ettiğini ileri sürüyor. Zecheria Sitchin’e göre Mezopotamya’da başlayan uygarlık serüveninin mimarları, güneş sistemimizin henüz keşfedilmemiş 10. gezegeni Nibiru’dan gelen ve Sümer dilinde “gökten yere inenler” anlamında “Anunnaki” adıyla anılan gelişmiş bir ırktır! Mayaların 5. Güneş evresinin başlangıcını belirleyen İ.Ö 3114 tarihi, Kukulkan, Viracocha adlarıyla bilinen “tanrı”nın Amerika’ya geliş tarihidir. Aynı başlangıç noktası, Mısır’ın Ra egemenliğindeki dönemini ve hemen bununla aynı zamanda beliren Menes’in firavunluğunu da işaretlemektedir.

Mayaların astronomi birikimlerinde, Boğa takımyıldızındaki Pleiades grubunun ayrı bir önemi var. Güneş’i, Ay’ı, Venüs’ü, Mars’ı ve Ekliptik üzerindeki bütün değişimleri dikkatle izleyip gök günlüklerine kaydeden Mayalar, 7 parlak yıldızıyla açık gecelerde Pleiades grubunu da yakın takibe almışlardı. Bu yıldız grubunun gökyüzünün tepe noktasından (“Zenith” noktası) geçişi, Mayalar için önemli bir olaydı ve genellikle Tzolkin ile Haab’ın son günlerinin çakıştığı 52 yıllık dönemin sonunda yaşandığı için de fazlasıyla önemsenirdi. Monte Alban’dan İzapa’ya dek birçok kentte, gökyüzünün tepe noktasını gözlemlemek için hizalanmış şaftlara sahip yapılar bulunmuştur. Bu gözlem noktalarında başını yukarı kaldırıp belli bir anda daracık şafttan gökyüzüne bakan gözlemci, yalnızca Zenith noktasını görürdü. Ayrıca , Güneş’in Zenith noktasına ulaştığı öğle saatleri de bu şaftlardan gözlenirdi.

Meksika’nın güneyinde, İzapa’nın geçtiği paralel üzerinde Güneş – Pleiades buluşması, presesyon etkisinden bağımsız olarak her yıl, ilkbahar ekinoksundan 61 gün sonra gerçekleşir. Günümüzde bu tarih, Güneş’in Boğa Burcu’na girdiği 20 Mayıs tarihine denk gelmektedir. Gündüzleri yıldızlar görünmese de, tıpkı Mezopotamya, Mısır ve diğer Yakın Doğu halkları gibi Mayalar da geniş astronomi bilgisi ve ince hesaplarla çizilmiş yıldız haritaları sayesinde, yıldızların konumlarını gündüzleri de belirleyebiliyorlardı. Pleiades’in Güneş ile aynı hizaya gelmesi de dikkatle izledikleri göksel olaylardan biriydi. Bu buluşma Zenith’te gerçekleşirse? Bu müthiş üçlü birleşme, oldukça heyecan vericiydi Mayalar için ve hiç kuşkusuz, bir değişim döneminin başlangıcını işaretliyordu.

Mayıs 2000’deki gezegen dizilimini hatırlayacaksınız. Ama ondan çok daha önemli birşeyi çoğunluğumuz bilmiyoruz Mayalarca önemli olduğu yeterince vurgulanan gün, Güneş – Pleiades – Zenith buluşmasıdır ve bu astronomik olayın gerçekleşme tarihi de 20 Mayıs 2000’dir. Mayalar, 13 Baktun’un hemen öncesine denk gelen bu astronomik buluşmayı, bir sürecin başlangıcını işaretlemek için kullanmışlardı

Bu yeni bir çağın başlangıcına, 21 Aralık 2012’ye giden süreçti.

İzapa’nın konumuna göre belirlenen 20 Mayıs 2000 tarihi, Chichen Itza’da 23 Mayıs 2000’e rastlar. (Türkiye’de 25 Mayıs 2000.) Bu Maya kentindeki astronomik yapılar da, bu gizemli buluşmanın binlerce yıl önce hesaplanmış işaretleridir. Ünlü Kukulkan piramidinin tepesinde, doğrudan Zenith’e yöneltilmiş, çıngıraklı yılan kuyruğu biçiminde bir sütun yer alır. Çıngıraklı yılanın kuyruğundaki “çıngırak” işaretleri, Maya kültüründe Pleiades’in simgesidir. Çıngırağın biraz aşağısında, “Ahau yüzü” olarak adlandırılan bir kabartma vardır ve bu da, Güneş’i simgelemektedir. Bir bütün olarak Kukulkan piramidinin tepesindeki şekil, Güneş – Pleiades – Zenith buluşmasına işaret etmektedir yani. 20 Mayıs 2000 günü öğle saatlerinde oluşacak astronomik dizilim, yüzyıllar evvel Mayalarca, en önemli tanrıları için yapılan piramidin tepesinde simgesel olarak gerçekleştirilmiştir.

“Öğreten tanrı’nın söz verdiği “geri dönüş” gününün bekleyişi.

2012 yılının 20 Mayıs’ında aynı astronomik konum yine yaşanacak; ancak bir yenilikle: Aşağı yukarı tam o saatlerde, yani Güneş – Pleiades – Zenith birleşimi başladığında, bir de Güneş tutulması gerçekleşecek! Tutulmadan 7 ay sonra bu döneme noktasını koyacak o büyük günün, 21 Aralık’ın gelişi de gizem boyutunu bir misli daha artırıyor gibi.

Yeniden Mayıs 2000 göklerine dönelim: 17 Mayıs, beş gezegenin aralarındaki açının en daraldığı gün. 20 Mayıs’taysa, Mayaların yüzyıllar öncesinden dikkatimizi çektiği Güneş – Pleiades – Zenith buluşması yaşanıyor öğle saatlerinde. Buluşma anında, Güneşin sağ yanında Venüs, Jüpiter ve Satürn; sol yanındaysa Merkür ve Mars diziliyor. Güneş – Pleiades kesişmesinden, solda ve sağda yer alan gezegenlere doğru birbirine paralel çizgiler çizin. Ortaya çıkan şekil, sizce de bütün antik uygarlıkların saygı ve korkuyla yaklaştıkları ünlü “Kanatlı Disk” glifine benzemiyor mu?

(477)