Gelecekte İsmaililiğin en tanınmış ismi haline gelecek, bu mezhebin içinde kendi ekolünü kurarak, terör hareketleriyle
dünyaya dehşet saçacak olan Hasan Sabbah, İran’da İsmailililer’in önde gelen kişilerindendir.
Oniki yıl boyunca bölgeyi yakıp yıkan İbn-i Aktaş ölünce meydan Hasan Sabbah’a kaldı. İran’daki İsmailililer’in yeni lideri
artık Hasan Sabbah’tı.
Devrin bütün ilimlerini öğrenmiş, kimya, sihir, gizem ve simya ile uğraşmış, Kahire’de İsmaili mezhebinin gizli sırlarını
öğreten Dar’ül-Hikme’ye devam etmiş ve İran’daki İsmaililiğin ileri gelenlerinden biri olmuştur.
Hasan Sabbah, İran’a dönerken Alamut Kalesi’ni gördü. Bu kaleyi çok beğendi ve ileride işine yarayacağını düşündü.Oraya
yerleşti ve çok geçmeden adamlarıyla harekete geçerek Alamut’u ele geçirdi.
Burada kendisine ait yöntemler geliştirdi.Zaten mezhep yönünden kendisine bağlı adamlarını “ölüm makinesi” haline getirecek
bir yol buldu.Sarp kayalıkların üzerinde olduğu için zapt edilmesi güç olan kalede adeta bir yalancı cennet
oluşturdu.Ağaçlıkların, havuzların ve çiçeklerin olduğu bu mekanda, dünya güzeli kadınlar erkeklere her türlü hizmeti
yapıyorlardı. Hasan Sabbah, bu yalancı cenneti kendine ölümüne bağlı fedailer yetiştirmek için kullandı.
Hasan Sabbah’ın hizmetine girenler önce içkinin içine atılmış haşhaşinle uyuşturuluyor, adam gözlerini açtığında kendini bir
yalancı cennette buluyordu.Bu cennet gibi yerde , huri gibi kızlarla her türlü zevki yaşayan fedailer, bu cennetten ayrılmak
istemiyordu.
Ancak cennete girmenin bir şartı vardı: Hasan Sabbah’ın her istediğini gözünü kırpmadan yapmak. Hasan Sabbah’ın emri ile
yapılan işi başarmak yada bu uğurda ölmek, cennete girmenin yolu idi.Hele ölüm cennete hemen giriş anlamına
geliyordu.Yaşadığı cennetin özlemini çeken fedailer, cennete tekrar girebilmek için bir an önce Hasan Sabbah’ın uğruna
ölmeyi arzuluyorlardı.Bu yüzden Hasan Sabbah, “kalenin bedeninden kendini uçuruma at!” emrini verirse fedai cennete
kavuşacağının sevinciyle hiç düşünmeden kendini uçuruma bırakıyordu.
Bu yalancı cennet sayesinde Hasan Sabbah’ın etrafında oluşan fedailer ordusu, kısa zamanda adlarını duyuracak suikastlar
düzenlediler ve çoğunda başarılı oldular. Hasan Sabbah’ın yok edilmesini istediği hedef kim olursa olsun suikasta uğruyor,
çoğu ölüyor, kurtulanlar ise yeniden suikastlara maruz kalıyorlardı.Başarılı olamayan fedailer idam edilirken yada
parçalanırken cennete girecekleri için mutlu ölüyorlardı.
Hasan Sabbah, yalancı cenneti sayesinde kendisine ölümüne bağlı fedailer ordusunu büyüttü.Dünya Tarihi’nin görmediği
haydutlar ordusu haşhaşin ve yalancı cennet sayesinde kurulmuştu.
Hasan Sabbah, İsmaililik tarikatını kendine göre yeniden düzenledi ve müritlerini üç sınıfa ayırdı: Dailer, Refikler ve
Fedailer. Bunların hepsine Büyük Dailer hükmediyordu, onlar Hasan Sabbah’ın vezirleriydi. Dailer mezhebe girecekleri kabul
ederlerdi.Fedailer Hasan Sabbah’ın ve Büyük Dailer’in verdikleri emirleri uygulayan katiller ordusuydu.
Hasan Sabbah, ile birlikte yeni bir unvan ortaya çıktı.Şeyhü’l-Cebel.Dağların kartalı anlamına gelen bu unvan, Hasan Sabbah
ve ondan sonra gelenlere verilen unvan oldu. Hasan Sabbah’ın adı söylenmiyor, ona Şeyhü’l-Cebel deniyordu.
Hasan Sabbah’a ve mezhebine karşı çıkanlar, onların küfür olduğunu söyleyen İslam alimleri ve fakihler çeşitli suikastların
sonucunda birer birer ortadan kaldırılmaya başlandı.
Alp Arslan’ın meşhur vezirlerinden Nizam’ül-Mülk, Melikşah zamanında Alamut Kalesini ele geçiren Hasan Sabbah’ın üzerine
yürüdü ve kaleyi kuşattı. Birbirlerini tanıyan Hasan Sabbah, Nizam’ül-Mülk’e bu işten vaz geçmesini, yoksa kendisinin
öldürüleceğini haber saldı ama Nizamü’l-Mülk kuşatmadan vaz geçmedi. Bir gün Hasan Sabbah’ın fedailerinden Ebu Tahir,
Nizam’ül-Mülk’ü bir suikastta öldürdü.Vezirleri ölen Selçuklu askerleri kuşatmadan vazgeçmek zorunda kaldı.
Melikşah’ın ölümünden sonra tahta geçen Sultan Sungur, İsmaililer’in üzerine ordusunu saldırıya hazırlarken , bir Sabbah
yatağının başucuna saplanmış bir hançer gördü.Birkaç gün sonra bir adam Hasan Sabbah’tan mesaj getirdi:”O hançeri senin
yatağının başucuna saplayan göğsüne de saplayabilir. Bizimle uğraşmaktan vaz geç.”
Hasan Sabbah’ın yetiştirip saraylara sattığı güzel kadınlardan biriydi Sungur’un yatağına hançeri saplayan. Hasan Sabbah’ın
güzel kadınları, saraylarda cariyelik yaparken Şeyhü’l-Cebel olan şeyhlerine de hizmet ediyorlar ve emirlerini
uyguluyorlardı.Sultan Sungur, Hasan Sabbah ile baş edemeyeceğini anlayınca onlarla uğraşmaktan vaz geçti.
Hasan Sabbah, yirmi altı yıl içinde her tarafa musallat oldu, istediği yerde teşkilatını kurdu ve ortalığı haraca bağladı.
Hasan Sabbah, 33 yıl hüküm sürdükten sonra 1124 yılında ölünce, o bölgedeki insanlar büyük bir beladan kurtulmuştu.
Moğollar’ın İlhanlılar Devleti’nin hükümdarı Hülagu, 1256 yılında Haşhaşinler’i acımasız bir şekilde katletti ve tamamen
kökünü kazıdı. Günümüzde bu akımın değişik bir kolu , yine aynı bölgelerde, özellikle Lübnan’da Dürziler adıyla etnik bir
grup anlayışıyla varlığını sürdürmektedir.
(33)