Menü

Komplo Teorileri – 05

30 Ocak 2017 - Komplo Teorileri

TÜRKİYE ÜZERİNE OYNANAN OYUNLAR

Türkiye’deki toprak satışlarının iyi analiz edildiğinde bunların
hiçbirinin tesadüf olmadığının görüleceğini ifade eden Prof. Dr. Anıl
Çeçen, “Büyük Ortadoğu Projesi’nin açıklanmasından sonra gündeme
gelen Türkiye’de yabancıların toprak satışı kanunu çıkmasından sonra
serbest bırakılmasını geçen sene Davos’ta yapılan toplantılarda ABD
heyetinin Türk heyeti üzerinde yaptığı baskının bir sonucu olarak
değerlendirmek gerekir.

Türkiye’nin etrafında Osmanlı İmparatorluğu’nun tebaası olanlar
tarafından kurulmuş olan üç küçük devletin yani Yunanistan,
Ermenistan ve İsrail’in toprak alımları konusunda etkin olduğu ve
gayrimüslim akrabalıklardan gelen kişileri kullanarak Büyük
Yunanistan Projesi çerçevesinde Ege Bölgesi’ne, Büyük Ermenistan
Projesi çerçevesinde Van’a, Kars’a ve Ardahan’da ve İsrail’in Büyük
İsrail Projesi çerçevesinde su kaynaklarını içine alan GAP
Bölgesi’nde toprak alarak Türkiye’nin güneydoğusuna uzandığını
görüyoruz. Bunun yanında geçen yüzyıldan Hatay’da hayalleri olan
Suriyelilerin yine bu bölgemizde toprak satın aldıklarını biliyoruz.
Bazı çevrelerin Anadolu topraklarına göz diktiklerini
görüyoruz.Ankara Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Anıl Çeçen
toprak satışlarını değerlendirdi.

Cumhuriyet Tasfiye Edilmek İsteniyor

Türkiye’de yabancıların toprak satın almasının Büyük Ortadoğu Projesi
kapsamında Türkiye’ye dayatılan idarî, sosyal, toplumsal ve kültürel
değişimin bir parçası olduğunu ifade eden Ankara Üniversitesi Hukuk
Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Anıl Çeçen, “Toprak alımları, kamu
yönetimi reformu, yerel yönetimler yasası ve bu çerçevede yapılmak
istenen değişimler Avrupa Birliği’nin Türkiye’yi bir eyalet olarak
bünyesine alma çabasıdır. Öte yandan Büyük Orta Doğu Projesi ise bu
girişime karşın ortaya atılmış bir projedir ve yine merkezinde
Türkiye’ye dayatılan değişiklik yatmaktadır” dedi.

– Yabancılara toprak satışı konusu ve bununla ilgili olarak yasal
düzenlemeler AB uyum sürecinde gerçekleşen bir durum. Bu durum analiz
edildiğinde fiili durumda ortaya çıkan sonuçlar sadece Türkiye için
mi geçerli yoksa bunun diğer örnekleri de bulunuyor mu?

*** Türkiye 50 yıllık süreçte AB’ye üye olmakta hâlâ zorlanıyor.
Ancak Türkiye’nin yapamadığını Avrupalılar yaptı ve Türkiye’nin
topraklarına girdi. Avrupa’nın büyük ülkeleri İngiltere ve
Almanya’nın öncülüğünde başta Alanya olmak üzere Türkiye’nin değişik
sahil bölgelerinde toprak almaktalar. Almanlarla rekabet içerisinde
olan İngilizlerin Fethiye, Bodrum, Marmaris, Didim gibi sahil
bölgelerinde toprak alıyorlar. Avrupa ülkelerinin Türkiye’den toprak
ve mülk almaları 1. Dünya Savaşı sonrasındaki Sevr zihniyetinin
devam ettiğini ve AB’nin Büyük Avrupa Projesi kapsamında Türkiye’yi
eyaletler şeklinde kendi bünyesine katmak istediğini ortaya koyması
açısında da önemli. Vatan toprakları âdeta batan geminin malları gibi
yağmaya açılmış durumda. Türkiye’nin topraklarına Ermenistan,
Yunanistan ve İsrail’den oluşan Ortadoğu şeytan üçgeninden saldırılar
vardır. Toprak satışları Yeniçağ gazetesi tarafından kamuoyuna
yansıtıldığında bunlar mülkiyet hakkı ve mülkiyet edinme özgürlüğü
olarak savunuluyor. Bunu savunanlar `Elveda Vatan, Merhaba Dünya’
sloganını kullanarak vatan ve vatandaşlık kavramlarını devre dışı
bırakarak, yabancıların ülkemizde toprak aldıkları gibi , bizimde
yabancı ülkelerde toprak satın alabileceğimizi söylemekteler.
Almanlar ve İngilizler Türkiye’nin güneş ülkesi ve yavaş yavaş
yaşanacak bir merkez olduğu düşüncesiyle geliyorlar. Ama aynı hakkı
Türklere vermiyorlar.

– Avrupa Birliği’ne dahil edilen ülkelerde ülkemizdekine benzer yasal
ve fiili bir uygulama var mı? Bu tür olaylar diğer ülkelerde nasıl
karşılık buluyor?

*** AB’ye alınan 10 tane Avrupa merkez ülkesinin durumlarına da bu
noktada bakmak gerekecektir. Bu ülkeler küçük ülkeler. Bu ülkelere
AB’ye girerken kendi vatandaşları dışında hiç AB vatandaşına toprak
satışı iznini vermemiştir. 200 bin civarında Alman Alanya
Belediyesi’nde temsil hakkı istemiştir. Yerel yönetimlerin
değiştirilmesi yönünde adımlar atmışlardır. Bu da bir yeni
yapılanmanın gündemde olduğunu göstermektedir. Yabancılar bu
doğrultuda Türkiye’de kozmopolit yapıyı gündeme getirmek
istemektedirler ki bunu da saklamıyorlar. İstanbul’da bulunan Rumlar,
Ermeniler, Süryaniler, Yahudiler yeni bir Bizans arayışı içerisinde
olduklarını söylüyorlar. Ankara’ya bağlı olan üniter yapıyı devre
dışı bırakarak bir yeni yapıyı gündeme getirirken tam bu sırada da
TBMM’den Kamu Yönetimi Reformu Yasa Tasarısı çıkıyor, Merkezi tasfiye
eden, merkezde bulunan 15 bakanlığın yetkilerini yerel yönetimlere
devretmek istiyorlar ve buna da reform diyorlar ki aslında bu
devletin kendisinden vazgeçmesi ya da devletin kendisini tasfiye
etmesi kanunudur. Tüm tartışmalara rağmen bu tasarı geçtikten sonra
bir de bakıyorsunuz bu seferde Yerel Yönetimler Reform Tasarısı’nı
gündeme getiriyorlar. Bu reform tasarısına da baktığınızda illeri
birer küçük devletçik haline getiren Ankara’yla olan bağlarını
tamamen koparmaya yönelik, dış yönelimlere açık Ortaçağ’dan kalmış
şehir devletleri mantığını yeniden yaşatmaya çalışan bir oluşumun
hayata geçirilmek istendiğini görüyoruz. Bunların hepsinin de Dünya
Bankası destekli olduğunu ve ABD tarafından hazırlanarak reform adı
altında Türkiye’ye sunularak Davos Bilderberg gibi Dünya Devleti’nin
yaptığı toplantılarda Türkiye Devleti’ni tasfiye eden bu oluşum
metinlerini Türkiye Devleti’nin yetkililerine empoze edildiğini ve bu
doğrultuda da bu kanunların çıktığını görüyoruz. Yani bir taraftan
yabancılara toprak satışı serbest bırakılıyor, diğer taraftan birbiri
sıra çıkan yasalarla Türkiye Cumhuriyeti Devleti tasfiye ediliyor. Bu
süreçte vatan kavramının ana unsuru olan toprak yabancıların eline
geçiyor, böylece devletin ana dayanağı olan ülke unsuru devletin
dışında yabancıların kontrolüne veriliyor. Yabancılar da gelip
yerleştikleri bölgenin yerel yönetiminde etkin olmaya başlıyorlar Bu
da yerel yönetimlerde bir yabancı kimlik ve kozmopolit yapıyı
beraberinde getiriyor. bu da Türkiye’nin sahillerinden başlayarak
merkeze doğru gidiyor. Bu da Türklerin Anadolu’ya gelmeden önceki
yani 1000 yıl öncesinin kozmopolit yapısını gündeme getiriyor. Öte
taraftan da Türk Ulusu’nu oluşturan unsurlar alt kimlikler, alt
kültürler, ana dilde eğitim ve benzeri uygulamalarla Türk milletinin
insanları Çerkez, Laz, Arnavut, Boşnak gibi alt kimliklere
yönlendirilerek Türk Milleti’nin tasfiyesi gerçekleştirilmek
isteniyor ve böylelikle de kozmopolit Bizans sürecine geçiş
hızlandırılmak isteniyor. Bunun yanında Türk Milleti’ni oluşturan
unsurların alt kimliklere kaydırılması aşamasında Avrupa kiliseleri
aracılığıyla, Vatikan’ın yönlendirdiği bir misyonerlik faaliyetiyle
Anadolu insan hızla Hristiyanlaştırılmak isteniyor. Sonuçta da yeni
Bizans projesinin önü açılmış oluyor.

– Oluşturduğunuz bu tablo bölgenin tamamı düşünüldüğünde BOP ile
nasıl bir birliktelik sergiliyor? Türkiye’nin BOP dediğimiz olgu
içerisindeki yerini yukarıda oluşturduğunuz tabloyla nasıl birbiriyle
örtüştürebiliriz?

*** AB, ABD ve BOP’un bu zamana kadar birbiriyle paralel iken bu
aşamada bu paralelliğin dışına çıkıldığını görmekteyiz. Bu
paralelliğin ötesinde bir çatışmanın da ortaya çıktığını yavaş yavaş
görmeye başlıyoruz. Gerek AB merkezli, gerek ABD merkezli, gerekse
Bilderberg merkezli, Dünya Ekonomik Forumu merkezli, Dünya devletinin
Türkiye’nin tasfiyesi konusunda anlaştıklarını görüyoruz. Nasıl
Endülüs Devleti tasfiye edildiyse, Anadolu Yarımadasında da Türk
Devleti, Türk Milleti ve Müslüman kimlik tasfiye edilecek bunda
anlaşıyorlar ama tasfiye sonrası dönemde anlaşamadıklarını görüyoruz.
Çünkü AB Yugoslavya modelinde olduğu gibi Türkiye’yi eyaletlere
bölerek kendi içine almak istiyor, Kopenhag kriterleri bu doğrultuda
bir enstürman olarak kullanılmakta, öbür taraftan ise İsrail’in
güdümündeki ABD güçleri bölgedeki etkinliğini arttırmak istiyor.
ABD’nin Büyük Orta Doğu Projesi adı altında lanse ettiği bu projeyle
bölgeyi etkinliği altına almaya çalışıyor. Bu eksenden baktığımızda
BOP bölgede önemli bir jeopolitik güç olan Türkiye’nin Alman-Fransız
ağırlıklı bir AB’nin güdümüne girmesini önlemek amacıyla gündeme
getirilmiştir. BOP’un Ortadoğu’da Büyük İsrail Projesi’ni gizlemek
amacında olduğunu görüyoruz.
ABD’nin devreye girmesiyle Yahudi-Müslüman çatışmasının geri plana
bırakılmak istendiğini ayrıca Araplara karşı savaşta da laik Türkiye
bir sıçrama tahtası olarak görülmektedir. İşte bu bölgesel oluşumlar
çerçevesinde Türkiye artık Ankara’dan yönetilen bir ülke olmaktan
çıkarılarak okyanus ötesinden yönetilen ve BOP’un merkezi ve askeri
üssü durumuna getirilmek, İsrail’in şemsiye konumuna dönüştürülmek
isteniyor.

İşbirlikçilere Toprak Satılmasın

Türk Eğitim-Sen Van Şube Başkanı Kutbettin Yıldız, yabancıların mülk
edinmesinin önünü açan 4916 sayılı yasanın iptal edilmesi için
hükûmetin ve TBMM’nin acil olarak adım atması gerektiğini söyledi.
Yasaları ve kanunları yapan insanların, bu vatan toprağının ne zor
şartlar altında kurtarıldığını ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ne
zorluklarla kurulduğunu unuttuğunu öne süren Yıldız, hiçbir Türk
vatandaşının başta İsrail olmak üzere yabancılara toprak satmaması
gerektiğini belirtti. Kutbettin Yıldız, açıklamasında şunları
söyledi: “Özellikle satışı yapılan topraklar uydudan tespit edilen
yeraltı zenginlikleriyle değerli ve stratejik alanlarda olması dikkat
çekicidir. Bazı vatandaşlarımız arazilerini yabancılara satarak bu
oyunun bir parçası haline geliyor. Bu aziz ve mukaddes toprakları
satarak asırlardır milyonlarca şehit kanıyla bize bırakılan emanet
yokediliyor. Kimsenin özellikle İsrail ve Amerika işbirlikçilerine
toprak satmamasını istiyoruz. Bu yasanın da tehlikelerini görerek
düzeltilmesi veya iptal edilmesi yönünde hükümetten ve TBMM’den acil
olarak adım atmasını bekliyoruz.

(61)