Menü

Maddenin Ardındaki Sır – 1

30 Ocak 2017 - Maddenin Ardındaki Sır

MADDENİN ARDINDAKİ SIR
Maddenin ardındaki sır” kavramı, aslı bilindiği takdirde insanın hayata bakış açısını ve yaşamını değiştirebilecek bir gerçektir. Hayatınızın anlamını, gelecekten beklentilerinizi, ideallerinizi, hırslarınızı, arzularınızı, planlarınızı, değer verdiğiniz kavramları, sahip olduğunuz maddi şeyleri temelden ilgilendiren bir konudur.

Bu bölümde bahsedilecek olan “maddenin ardındaki sır” konusu, bugün ilk defa ortaya çıkan bir konu değildir. İnsanlık tarihi boyunca birçok düşünür ve bilim adamı arasında tartışılagelen bir kavram olmuştur. İnsanlar bu konuda en başından itibaren iki ana gruba ayrılmışlardır; materyalistler olarak tanımlanan bir grup insan, maddenin somut varlığını esas alarak felsefelerini ve yaşamlarını bunun üzerine oturtmuş ve kendilerini kandırarak yaşamışlardır.

Diğer bir grup insan ise samimi davranmış, düşünmekten korkmayarak daha da ileri gitmiş, ve muhatap oldukları “şey”lerin aslını ve ardındaki derin anlamı kavrayarak, yaşamlarını sürdürmüşlerdir. Ancak içinde bulunduğumuz yüzyılda gelişen bilim ve teknoloji artık bu konuya son noktayı koymuş ve zaten son derece açık olan bu gerçeği yani maddenin somut bir varlığının olmadığını tartışmasız bir şekilde ispatlamıştır.

Asırlardır Tartışılan Soru:
Maddenin Gerçek Mahiyeti Nedir?
Akıl ve vicdan sahibi olan bir kişi, içinde yaşadığı evrene, galaksilere, gezegenlere, bunların sahip olduğu dengeye, atomun yapısındaki kararlılığa, evrenin hemen her noktasında karşısına çıkan düzene, çevresindeki sayısız canlı türüne, bunların yaşayışlarına, şaşırtıcı özelliklerine ve sonunda da kendi bedenine baktığında bir olağanüstülük olduğunu hemen fark eder.
Çevresindeki bu kusursuz yapının ve inceliklerin kendiliğinden oluşamayacağını, bunların mutlaka bir Yaratıcısı olması gerektiğini kolaylıkla anlar. Nitekim yaratılışı reddeden Darwinizm ve materyalist felsefe de bu kitap boyunca incelemiş olduğumuz gibi, büyük bir yanılgıdır.

Peki tüm bu varlıklar Kim tarafından yaratılmıştır?

Açıktır ki, evrenin her noktasında kendini belli eden “yaratılmışlık”, evrenin kendisinin bir ürünü olamaz. Örneğin bir tavuskuşu kusursuz bir sanata işaret eden renk ve desenleriyle kendi kendini var etmiş olamaz. Evrendeki milimetrik dengeler kendi kendilerini yaratıp-düzenlemiş olamazlar. Bitkiler, insanlar, bakteriler, alyuvarlar, kelebekler kendilerini yaratmamışlardır. Tüm bunların “tesadüfen” oluşması gibi bir ihtimal de aklın, bilimin ve mantığın bir gereği olarak mümkün değildir.

Oysa açıktır ki gözümüzle gördüğümüz herşey yaratılmıştır… Ancak gözümüzle gördüğümüz şeylerin hiçbiri “Yaratıcı” olamazlar. O halde, Yaratıcı, gözümüzle gördüğümüz herşeyden başka ve üstün bir varlıktır. Kendisi görünmez, fakat yarattığı herşey O’nun varlığını ve vasıflarını gösterir.

İşte Allah’ın varlığını tanımayanların saptıkları nokta da buradadır. Bu kişiler, Allah’ı gözleriyle görmedikleri sürece, O’nun varlığına iman etmemeye şartlandırmışlardır kendilerini. Çünkü onlara göre, tüm evreni kaplayan, sonsuza kadar uzanan bir madde yığını vardır ve Allah bu madde yığınının hiçbir yerinde değildir. Binlerce ışık yılı uzağa gitseler de, Allah’la karşılaşmayacaklardır. Bu nedenle Allah’ın varlığını reddederler. Bu durumda evrenin her yerinde apaçık görünen “yaratılmışlık” özelliğini gizlemek, evrenin ve canlıların yaratılmamış olduğunu sözde ispat etmek durumunda kalırlar, ancak bunu yapmaları da asla mümkün değildir. Çünkü evrenin her noktası Allah’ın varlığının delilleriyle doludur.

Allah’ı inkar edenlerin bu temel yanılgısı, aslında Allah’ın varlığını inkar etmeyen, ancak çarpık bir Allah inancına sahip olan pek çok kişi tarafından da paylaşılır. Toplumun çoğunluğunu oluşturan bu kişiler, her yanda görünen “yaratılmışlık” örneklerini reddetmezler, ancak Allah’ın “nerede” olduğuna dair çeşitli batıl inançları vardır: Çoğu, Allah’ın “gökte” olduğunu sanır.

Bilinçaltlarındaki çarpık düşünceye göre, Allah çok uzaklardaki bir gezegenin arkasında oturur ve çok nadiren “dünya işlerine” müdahale eder. Ya da hiç müdahale etmez; evreni bir kere yaratmış ve bırakmıştır, insanlar kendi kaderlerini kendileri çizerler…

Bazı kimseler de Kuran’da bildirilen Allah’ın “her yerde” olduğu gerçeğini duymuşlardır, fakat bunun anlamını tam olarak çözemezler. Bilinçaltlarındaki çarpık düşünce, Allah’ın radyo dalgaları ya da görünmez, hissedilmez bir gaz gibi maddeleri çevrelediği şeklindedir.

Oysa gerek bu düşünce, gerekse baştan beri saydığımız, Allah’ın “nerede” olduğunu bir türlü çözemeyen (belki de bu yüzden O’nu inkar eden) düşünceler, ortak bir yanlışa dayanmaktadır: Hiçbir temele dayanmayan bir ön yargıyı benimsemekte, ardından da Allah ile ilgili olarak çeşitli zanlara kapılmaktadırlar.

Nedir bu ön yargı?..

Bu ön yargı maddenin varlığı ve mahiyeti ile ilgilidir. İnsan maddenin var olduğu konusunda o kadar şartlanmıştır ki, acaba gerçekten madde var mıdır, yoksa sadece bir gölge varlık mıdır, hiç düşünmemiştir. Oysa bilimin son bulguları, bu ön yargıyı da sarsarak, çok önemli ve etkileyici bir gerçeği ortaya koymaktadır. İlerleyen sayfalarda, Kuran’da da işaret edilen bu büyük gerçeği açıklayacağız.

(220)