Menü

Rüyalar Alemi

30 Ocak 2017 - Parapsikoloji

” Biliyorsun, şu anda rüya görüyorsun !
Ama..Ama ben uyanığım! Seni görüyorum.
Bedeninin dışındasın, bu bilinçli bir rüya.
Senin rüyana girdim. Aynı rüyayı görüyoruz. ”

Astral, rüyalar alemi, eterik maddenin bir üstü. Olmayan ülkenin sınırları. Eski çağlardan beri uyuyan insanların, bedenlerinden ayrılıp gezdikleri ve geri geldikleri düşünülürdü. Günümüzde modern bilim uykunun kademeleri olduğunu ve bu kademelerin uyku boyunca birbirlerine geçtiğini keşfetti.

Beynin yaydığı dalgalar, bilinçli halle uyku halinde alfa, beta gibi farklı dalgaboylarında seyrediyor. Özellikle beyin REM (Rapid Eye Movement / Hızlı Göz Hareketleri) sırasında saniyelerle ölçülebilecek kadar küçük bir zaman aralığında hızlı göz hareketleriyle düşlerini görüyor.

Düşlerimizi kimilerimiz anımsıyor, kimilerimizse hiç rüya görmediğini düşünüyor. Buna karşın herkesin REM uykusuna daldığını ve bu uyku sırasında aniden uyandırılan insanların uykuda beklenen dinlenmeyi sağlayamadığı deneylerle ispatlanıyor. Öyle ki uzun süre REM uykusu olmadan yaşamak biçimi ciddi hayati sorunlar yaşatıyor.

Leonardo da Vinci çok az uyurmuş. Gün içinde kısa kestirmeler uzanıp dinlerinken çalışmaya devam ederek yüzlerce projesini aralıksız yapabilmiştir. Uykusuzluğu bu kadar sistematik ele alıp disiplinli bir tarzla zamanı üretime dönüştürmüştür. Ya da REM uykusunun sürekli yaratıcılığını icatlarına taşımıştır.

Bu anlattıklarımızın çoğunu duyduk ya da okuyoruz. Ama bir de işin tuhaf kısmı var. Aklı başında incelememiz, heyecanlanmadan irdelememiz gereken veriler var. Rüya görmeyi bir kez daha incelemeliyiz.

BDA (Beden Dışı Aktivitiler) ve ÖYD (Ölüme Yakın Deneyimler) diye nitelendirebileceğimiz vakalar bu başlıkları oluşturuyor.

Kişi kaza geçiriyor ve ameliyata alınınca beden dışında uçtuğunu görüyor. Hastane dışında konuşan akrabalarını görüp cümlelerini duyuyor. Bir savaş sırasında ölümle karşılaşan bir asker ansızın kendini bedeninin dışında buluyor ve yaklaşan düşman askerlerini görüp kaçıyor.

Bir sürü örnek vaka. Elbetteki hepsi için bilimsel veya mantıksal bir açıklama belki de bir bahane bulunabilir. Ancak gelin biraz hayallere dalalım, mistiklerin sözleriyle astral alemi tanıyalım.

“Uykuda şu dört element çarmıhından kurtulurum;
Şu daracık yerden can yaylasına sıçrarım.” Mevlana, Mesnevi VI/222

“Gâh çıkarım gökyüzüne seyrederim âlemi
Gâh inerim yeryüzüne seyreder âlem beni” / Nesimi

“Çocukluğum boyunca rüyalarımda başka kentlere gittiğimi gördüm.

Bu, gençliğime kadar sürdü.” Nikola Tesla

Astral madde nedir? Klasik Hint ruhsal bakış açısında ve Neospritüalizm’de üst üste bedenler ve dünyalar bulunur. Bir sıvının içinde erimiş gaz gibi aynı mekanda farklı titreşimlerde bir çok katman halinde dünyalar ve bedenler vardır. Fizik beden, eterik beden, aura, astral beden ve ruhsal beden olarak anlatılır bu katmanlar.

Her beden farklı bir algı, farklı bir düzlem demektir. İnsan bilinci ve farkındalığı eş zamanlı olarak bunlarda bulunur. Tıpkı şu an bilinçaltınızın kalp atışınızdan tutunda şeker düzeyinize ve gelen milyonlarca algı bombardımanından sadece gerekli olanları arkaplanda yönetmesi gibi. Bilinç bir sürgü gibi bu varoluş düzlemlerine kayabilir.

Garip olan şu ki bilincimiz rüyaları hatırlayamaz. Kısa kısa ve kuralları anlaşılmaz bir rüyalar dizisi beynin anladığı ilişkiler ve olaylar dizisine dönüştürülür. Bu çok ilginç bir deneyimdir. Bir bilgisayara taşınabilir bir hafızayla bilgi getirip onun hafızasına aktarmak gibidir.

Ama biz böyle düşünmeyiz. Psikoloji bilinçaltından yüzeye çıkan id bilincinin kimlikle örtüştüğünü ve kendi dili olan bilinçaltından örülü rüyaların anlaşılmaz bir örgüsü olduğunu öngörür. Düşler gün içindeki hayallerin, bastırılmış arzuların kendimizi içine düşerken bulduğumuz dünyasıdır. Fakat bilinçli görülen düşler?

Diyelim ki bir uyku laboratuvarındasınız. REM uykunuz başladığında beyin dalgalarınızı izleyen bir cihaz, ufak bir elektrik akımı vererek beynimize şu anda rüya görüyorsun mesajı gönderse ne olur?

Bu aklımıza bir Elm sokağı kabusunda uyanmak ve Freddy ile köşe kapmaca oynamayı getirebilir(!) Ancak deneyimleyenler genellikle tam bilinçli rüya görmenin son derece beyaz ışıklı ve boş bir mekanda bulunmak anlamına gelebildiğini ve akıldan geçen hayallerin görsel imgelere dönüştüğünü söylüyor.

Şu anda gözünüzün önüne bir elma getirin. Kırmızı, olgun, nefis bir elma. O elmayı zihin alanınızda canlandırmanız gibi birşeydir bu.

“Mevlana çocukluğunda bir gün ağabeyi ve Belh’in ileri gelen ailelerinin çocuklarıyla toprak damlar üzerinde oynuyormuş. Bu sırada bir çocuk, küçük Celâleddin’e:
— Gel bu damdan öteki dama atlayalım… demiş. Celâleddin gülümseyerek:
— Hayır, bu iş, kedi ve köpeklerin kolayca yapabileceği bir iştir. Eğer gücünüz yetiyorsa, böyle damdan dama değil, geliniz göklere uçalım, âlemleri seyredelim… diye cevap vermiş. Derler ki, küçük Mevlâna bu sözleri söyledikten sonra bir anda göğe sıçramış, çocuklar korkudan çığlığı basmışlar.”

Astral bir zamanlar dünyaya daha mı yakındı? Kadim uygarlıkların, ismini dahi duymadığımız uygarlıkların insanları beyinlerinde rüya bilincini canlı tutarak, gündelik yaşamda kullanıyorlar mıydı? Bu uyanıklık bilinci ya da REM uykusunun bir türü gündelik bilinci kaplamış mıydı?

“Dev piramitler, tapınaklar o yüzlerce ton ağırlığındaki binlerce taşın kölelerce taşınması ile mi oluşmuş? Komik bir hayal bu. Bu gün bile o imkanları kullanıp modern hesaplamalarla yapamayız. Belki de Stonehange, Aztek, Mısır piramitleri astral birer projeksiyonla inşa edildi. O zamanlar dünya bir billur gibi eterik maddeydi. İnsanlar için astral ve dünya birdi. Büyük bir rüyaydı yaşam. Sonra katılaşan benliklerle düşünceler beraberinde dünyalarını da aşağı çekti. Altın Çağ yerini Kali Yuga’ya Demir Çağ’a bıraktı. İnsan düştü. Dünyası düştü. Süptil yüksek madde katı maddeye dönüştü. Adem ve Havva cennetten kovuldu.
Adem’in çocuklarına o dünyadan sadece düşler kaldı.

Piramitlerde bulunan özel inisiyasyon odaları, rüya lahitleri, Aztek tapınaklarındaki uygulamalar kabuslardan çıkmış oymalar, freskler, Tibet’te kendini bir inziva hücresine kapatan ve astral seyahatla oradan çıkana kadar sabreden keşişler, çilehanelerde günler süren konsantrasyonlar ve yalnızlık. Avusturya yerlilerinin düş görme ustaları olduğu hatta başkalarının düşlerine de girebildikleri iddia edilir.
Bir an için tüm bu hikayelerin doğru olduğunu kabul edelim. İnsanın ikiz, duble bir rüya bedeninin olduğunu ve onunla gezebildiğini vs.
Bunun gerçekleşebilmesi için farklı bir evren modeline ihtiyacımız var. Newton evreninden, Einstein evrenine geçiş nasıl bir devrimse, yeni bir anlayışsa, farkındalıkla şekillenen evren modeline, diğer deyişle çok katmanlı bilinç-madde evren modeline geçişte devrimdir.

Bu evren modelinde, ortak bilinç alanları, birbirine etki eden farkındalık alanları ve aynı şeyi düşünerek sürekli stabil halde tutabilen maddelerden bahsetmeli. Her noktaya eşit uzaklıkta bulunan bir öznel noktanın matematiksel modelini de içermeli bu yeni evren.

Enerjisel anlamda bir üst katman kabul edilen astrali deneyimsel yakalamaktan başka şans yoktur mistiklere göre. Her çeşit ussal yaklaşım sadece faraziye olarak kalacaktır. Deneysel çalışmak isteyen uyku ve insan araştırmacılarını geceleri kararlı ve disiplinli bir çalışma bekliyor.

Astral projeksiyon yeni bir dünyanın kapılarını açabilir mi? Kimileri zihinde başlayan ve biten bir macera diyecektir bu oluşuma. Kimileri ise dünyamızı yaratan asıl model dünyanın astral olduğunu iddia edecektir.

Sonsöz: Astral, canlı, enerjik, zeki madde. Bilince tepki veren madde. Bizim dünyamızın en üstün canlı ve akıllı maddeleri olan organik dizilimler, et, kan, sinir, selüloz vs. nasıl düşünceye veya iradeye tepki veriyorsa tamamı böyle kaliteli, sübtil maddeden örülü alem.

“Ellerini görmelisin, rüya görmek
ellerini görmeyi başarmakla başlar.” Carlos Castenada

“Sana domuzların uykusunu değil,
gerçek uykuyu öğreteceğim dedi bilge kadın” Swami Rama

“Dün gece bir başka zamanda – bir başka yerde –
bir başka bedende uyandım.” M.S. 2150 / THEA ALEXANDER

“Gün boyunca farkında olan düzenli zihin
gece boyunca düş görmeyecektir.” Krishnamurti

(212)