Menü

Simya

30 Ocak 2017 - Bilimsel Konular

Astrolojiyle astronomi arasındaki ilişkinin çok benzeri, kimya ile okült bilimi simyada da vardır. Simyacıların kimyasal buluşları olsa da, bunlar Victoria döneminde düşünüldüğü gibi kimyasal bilimin ilk çabaları değildi. Ortaçağ ve öncesinde, maddenin saf bilimi kimya üzerinde kimin çalışmak isteyeceği anlaşılmaz görünüyordu. Kimya yalnızca amaca ulaşmak için bir araçtı. Simya saf bilim değildi. Beşeri amaca uygulanıyordu. Simyanın üç temel konusu vardı:
1. Baz metallerin altına dönüşümü ya da genel anlamada, bolca bulunan oldukça kullanışlı maddelerin, nadir kullanışlı maddelere dönüşümü. Genellikle, altına dönüşümün kişi, dönüşümün etkin maddesi olan Filozof Taşı’nı bulabilirse gerçekleşebileceğine inanılırdı. Bazen taş yerine kırmızı ya da kahverengi bir toz(Dönüşüm Tozu) kullanılırdı.
2. Yaşamı süresiz olarak uzatma ya da genel anlamda, tüm hastalıkların ya da yaşlılığın tedavisi. Bu, çoğunlukla sıvı olarak düşünülen Yaşam İksiri adında bir etkin maddeyle gerçekleştirilecekti.
3. Canlı olmayan kimyasal maddelerden, android ya da homunculus adında yapay bir insan yaratımı; ya da genel anlamda canlı olmayan maddelerden canlılar yaratmak.
Çağdaş bilimin bir noktaya dek, simyacıların yapmaya çalıştıklarını başardığını belirtmek ilginçti. Elementlerin transmutasyonu (başkalaşımı) bugün başarıldı ve hatta, ticari açıdan bakıldığında buna değmese bile, altın üretmek bile olasıdır. Vitamin ve hormonların işlevleri ve maden tuzlarının rollerinin bulunmasıyla yaşam bir ölçüde uzatıldı. Canlıların yapay sentezi (yalnızca ultramikroskopik virüsler için geçerli olsa da) karmaşık kimyasallardan oluşturulmuştur.
Ancak, simyacılar çağdaş bilimin izlediği yolda ilerlemişti. Onlar, işi etkilediği için sürekli dua ve dinsel adak gereksimini yinelediler. Psikolog C. G. Jung, rüyasında, simyanın simgelerini bulduktan sonra bilinçdışı psişik etkenlerin işe karıştığı kuramını ileri sürdü. Bu kurama göre simyacı yalnızca kimyasal deneyler yapmıyor, aynı zamanda kendi psikolojik gelişimini de tamamlıyordu. Bu kuram bazen simyacı bir yazarın, gerçek kimyasal tepkimeleri mi anlattığını, yoksa bildirdiklerinin tümüyle simgesel mi olduğunu anlamanın zor olmasının nedenini açıklar. Boehme gibi bazı din yazarları da kendilerini simya terimleriyle ifade ederler, ancak spiritüel gelişimi anlatmaya çalıştıkları açıktır. Simyacılar arasında bile, günah, acı çekme, üzüntü ve sevinç gibi psikolojik durumlar tuhaf bir biçimde maddenin durumlarıyla karışmıştır. Astrolojide gezegensel konumların psikolojik durumları belirttiği gibi, simyada kimyasal tepkimelere benzer durumlarla çevrilidir ya da onlara denk gelir.
Simya, eski Mısır’da ve Çin’in taocuları arasında uygulanmıştır. Simya, Batıdaki yükselişini eski Mısır’a borçludur ve Hermes Trismegstus bilimin asıl kurucusu olarak nitelendirilir. Hayal gücü güçlü olan yazarlar Musa’yı simyacıya dönüştürdü. çünkü altın buzağıyla başa çıkış biçimi (Çıkış 32/20) konuya ilişkin bilgisi olduğunu belirtir. Cleopatra bir simyacıydı, çünkü bir inciyi şarabın içinde çözdürdü. Mısırlı olduğu için Ostanes’le tanıştığı söylenir. Democritus bir simyacıydı, çünkü altın, gümüş, taşlar ve mor boyanın hazırlanışına ilişkin bir kitap yazdı. Bu eserde Hades’ten Ostanes’i çağırır, o nedenle Ostanes’in onun efendisi olduğu sanıldı. İmparator Caligula bir simyacı olmalıydı, Plinius onun sarı zırnıktan altın yaptığını söylemiştir. Ortaçağda o dönemin yapımları olduğu açık olan eserler ortada dönüyordu, ancak bu kadim yazarların adlarını (Musa, Cleopatra vs.) taşıyordu. Dahası, simyacılar klasik simgeleri özgürce kullanıyordu. Örneğin Altın Post Arayışının bir simya çalışmasının simgesi olduğu açıktır.
Fahreddin el-Razi (850-923) Pers devletinde doğan bir Müslüman hekimdi. Birçok konuda yazdı, ancak çoğu simya ve tıpla ilgiliydi. Çoğu simyacıdan farkı olarak tanımlamaları oldukça açıktır. Araçları arasında, Ortaçağ simyacılarının sürekli kullandıkları, ocaklar (athanor), imbik (alembic), havan tokmağı ve havan gibi birçok gereç vardı. Büyük bir madde derlemesi vardı ve bunları altı grupta sınıflandırdı: Ruhlar, metaller, taşlar, maden sülfatları, borakslar ve tuzlar. Çözülme, buharlaşma, kristalleşme, damıtma ve yakma gibi tanımladığı işlemler, ileride söz edilecek olan Ortaçağ simyacılarından çok, çağdaş kimyagerlerce daha kolay anlaşılır. Transmutasyona inanırdı ve bu işlemle doğduğu yer olan Horasan’ın hükümdarı Emir Almansour’un dikkatini çekti. Emir, altın yapması için Razi’nin aletlerine çok para harcadı. Ne yazık ki, simyacı değerli metali yapmakta başarısız oldu. Kendi kitaplarından biriyle başına sürekli vuruldu ve söylenilene göre bu yöntem kör olmasına neden oldu. Büyük bir yoksulluk içinde öldü.

(221)